Sanat, azýnlýk egosu deðil, bir devrimdir

Þu “muhafazakar sanat” tartýþmasý öylesine yanlýþ bir noktadan baþladý ki, bu gidiþle asla saðlýklý bir sonuca da gitmeyecek gibi gözüküyor.

Bir kere, muhafazakar sanat, Marksist sanat, ateist sanat, liberal sanat gibi abuk bir taným olamaz. Ama sanatçý dindar olur, Marksist olur, ateist olur. Mesela, T.S. Eliot sanatta devrimci bir çýðýr açmýþtýr ama muhafazakardýr. Nazým Hikmet Marksist’tir ama þiiri Marksist deðildir.

Sanat iþini yanlýþ tanýmlar üzerinden tartýþanlarýn, Nazým’ýn “Karýcýðým canýn sýkýlýnca Gazali oku” dizelerinin muhafazakar mý, Marksist mi olduðunu izah etmeleri gerekecek.

Biliyoruz ki, dünya kurulduðu günden bu yana bütün þairlerin, romancýlarýn, müzisyenlerin, ressamlarýn, heykeltýraþlarýn dünya görüþleri, kimlikleri hep var olagelmiþtir. Ve doðal olarak, üretilen eserlerde o sanatçýlarýn dünya görüþlerinin ve hayat bulduðu medeniyet ikliminin sosyal ve kültürel yansýmalarý da olacaktýr.

Dünyanýn hangi kültür havzasýnda, hangi inanca sahip sanatçý tarafýndan üretilirse üretilsin, bütün sanat deðerleri evrensel kültür mirasýnýn bir parçasýdýr. Dolayýsýyla, sanatý neþet ettiði medeniyet havzasýndan ve evrensel ufkundan kopararak sýð tanýmlar içine hapsetmek, sanata yapýlabilecek en büyük kötülüktür.

Çünkü sanatçýlar, bir toplumun öncüleridir, medeniyet erenleridir. Öyle inanýyorum ki, büyük düþünür ve þair Sezai Karakoç’un þairlerle ilgili þu cümlelerini okuduðumuzda, son günlerde yaþadýðýmýz sanat tartýþmalarýnýn ne kadar absürd ve yapay bir gündem olduðunu daha iyi anlayacaðýz.

“Þair bir toplum için baþlýbaþýna bir devrimdir. Þairden önceki toplulukla, þairden sonraki topluluk arasýnda bir fark vardýr. O, sanki araya giren garip ve esrarlý bir unsur olarak, cansýz toplumu harekete geçirir, onu diriltir.”

***

Esas itibariyle konunun özü ve Þehir Tiyatrolarýnda yapýlmak istenen, bugüne kadar Þehir Tiyatrolarýna hakim olan “demir perde” dönemlerinden kalma kapalý yapýnýn rehabilite edilerek sivilleþtirilmesinden ibarettir.

Televizyonlarda ve gazetelerdeki bazý kalemler hep bir aðýzdan, “Baþbakan Erdoðan tiyatrolarý kapatýyor, sanatçýlara savaþ açtý” sloganýyla bir kampanya yürütüyor.

Ne yapmýþ Tayyip Erdoðan? Þu oyunlarý sahneleyin, bunlarý sahnelemeyin mi demiþ, hayýr..

Dindarlara ait eserler dýþýnda baþka bir tiyatro oyunu istemiyorum mu demiþ, hayýr...

Peki ne demiþ?

Dediði son derece açýk, halkýn paralarýyla hizmet veren þehir tiyatrolarýnda, sadece bir azýnlýðýn deðil, yerel ve evrensel tiyatro örneklerinin demokratik bir anlayýþla sunulmasýndan yanayýz demiþ. Yani, her alanda sivilleþen, demokratikleþen Türkiye’deki deðiþim rüzgarýnýn Þehir Tiyatrolarýna da uðramasýný istemiþ.

Ama hayýr, bizim Ortodoks solcularýmýz, skolastik görüþlerinden asla taviz vermezler. Maazallah, tiyatroya deðiþim ve demokratikleþme gelirse, ülkede rejim bile tehlikeye girebilir.

Bu cümleleri bir espri olsun diye söylemiyorum. Maalesef, ideolojik kimliklerini hastalýklý bir ayrýmcýlýða dönüþtüren bazý Ortodoks solcular, baþka kimliklerdeki insanlarýn da þair, romancý, hikayeci, mimar, ressam, tiyatrocu olmasý fikrine bile asla tahammül edememektedirler.

Lütfen, kimse “biz ayrýmcý deðiliz, her görüþe açýðýz” kolaycýlýðýnýn arkasýna saklanmasýn.

Þehir Tiyatrolarýnýn bir iki yýllýk repertuar takvimine baktýðýmýzda, bu kurumlarda nasýl bir azýnlýk hegemonyasýnýn hüküm sürdüðünü rahatlýkla görebiliriz. Unutmayalým ki sanat, azýnlýk egosunun tatmin aracý deðil, baþlý baþýna bir devrimdir.

Ayrýca, bu Ortodoks solcularýn hakim olduklarý dergilerde, yayýnevlerinde, kültürel mekanlarda Ýslami hassasiyetlere sahip þairlere, romancýlara, hikayecilere nasýl bir ayrýmcýlýk uyguladýðýný, adlarýný gizlemek için nasýl dillerinin tutulduðunu biz çok iyi biliyoruz.