Türkiye'de kabul gören yirmiye yakýn festivalde binlerce film gösterildi þimdiye kadar. Hükümet karþýtý, Gezi olaylarýný anlatan, marjinal cinsel yönelimleri meþrulaþtýran birçok film çekildi. Gösterime girdi. Ödül aldý. Yurtdýþýnda yarýþtý... Son günlerde bir film seçkiden çýkarýldý diye Antalya Film Festivali gündemde. Bu gündeme nasýl ele alacaðýmýza karar vermemiz gerekiyor. Ýdeolojik açýdan mý hukuki yönden mi bakacaðýz meseleye? Ýdeolojik olarak bakarsak varacaðýmýz yer belli. Türk sinemasýna öbeklenmiþ yapýnýn bakýþý çok net çünkü: Film onlarýnsa iyi. Þiddet onlardan gelirse meþru. Eleþtiri hakký sadece onlara ait... Ama meseleye toplumun yaþadýklarý ve hukuk baðlamýnda bakarsak sanýrým makul bir yol bulabiliriz. Zira hukuk bir biçimde ortalamanýn ürünü.
Dünyada veya Türkiye'de
Ýstediðimiz her filmi gösterime koymak mümkün mü? Böyle sýnýrsýz bir alan var mý dünyada? Ýngiltere'de Grotesque yasaklanmýþtý mesela, aþýrý þiddet ve sapkýnlýk içerdiði için. 1970'ten beri yasak olan kraliyet ailesinin iç yüzünü anlatan belgesel de ha keza. Singapur Film Festivali'nde terör örgütü propagandasý yaptýðý için "Araplar ve Terörizm" gösterimden çýkarýldý. Paris saldýrýlarýnýn senaryosu gibi yazýlan yönetmen Nicolas Boukhrief'in "Made in France" adlý filmi de Fransa'da tartýþmalara sebep olmuþ ve sonra yasaklanmýþtý. Bugün yaþanan olayýn bir benzeri Bakur filminde oldu. Ýstanbul Film Festivali'nde ÝKSV yönetimi tarafýndan gösterimden çekildi. Ýzleyenler oldu sonra durum anlaþýldý: Belgesel deðil açýk örgüt propagandasý. Kurak Günler filminden bakanlýk desteðini çekti. Sebebi, bakanlýða sunulan senaryo ile çekilenin farklý olmasýydý. Sansür var dendi! Oysa bakanlýkla yapýlan protokole aykýrý bir durum vardý. Festivaller de böyle. Bir protokol ile destek saðlanýyor. Aykýrýlýk görülünce destek çekiliyor. Bunu tüm film sektörü bilir...
Bizi mahveden
Bizi mahveden bu politik doðruculuk anlayýþý. Bizdense haklý, deðilse yandaþ! Ülkenin 2016'da yaþadýðý travmayý, FETÖ örgütünün "kendine özgü" yapýsýný, sivil topluma, partilere nasýl ve hangi amaçta sýzdýðýný görmezden gelerek olaylara bakmak isteyene sözüm yok. Hukuk da gereðini yapmak zorunda. Bu nedenle kamu kurumlarý protokoldeki haklarýný kullanýnca, sansür dememek gerekiyor. Kadýna karþý þiddeti öven, çocuða karþý suçlarý meþru gösteren, mültecilere karþý baský kurulmasýný salýk veren, IÞÝD'in yaptýklarýný meþru gösteren bir yapýma "yayýnlanabilir" mi diyeceðiz? Dünyanýn hiçbir yerinde böyle bir þey olmaz. Ülkelerin yetkili makamlar devreye girer ve hukuku iþletir. Ortada bir propaganda aracý olan belgesel ve yönetmenin darbe gecesi yaptýðý o paylaþým varken ne yapýlmasý bekleniyor ki?
Hukuk ne diyor?
Anayasa, ifade etmekte özgürsün ancak kamu düzeni, kamu güvenliði ve devletin bütünlüðünün korunmasý gündeme gelirse, kýsýtlamaya gidebilirim diyor. (m.26). AÝHS de ayný (m.10). TCK'ya bakýnca da manzara ayný. Teröre dönük propaganda eylemleri suç. Zira toplumda devlete karþý tepkinin oluþmasý, terör örgütünün eylemlerinin masum gösterilmesi bu þekilde saðlanýyor. Peki bir filmin propaganda aracý olup olmadýðýna kim karar verecek? Festival jürisi mi, idari ve adli organlarý mý? Pek tabi hukuki çerçevede yetkili organlar verecek bunun kararýný. Ancak meseleye ideolojik ve tarafgir olarak bakanlar, týpký Sovyet yaklaþýmlarýna paralel olarak ideolojik aidiyetlerini kültür ve sanat üzerinden meþrulaþtýrmak istiyor! Buna karþý elimizde tek argümanýmýz var: Hukuk. Hukuk terörün "masum bir yüzü" olabileceðini kabul etmez! Malum sanatçýlarýn(!) bu tavrý, hukuka ve gerçekliðe dayanmýyor maalesef... Sinema bir propaganda aracý deðil. Eleþtiri ile propaganda ayrý þeylerdir. Bunu onlar çok iyi biliyor zaten!