Santrforları olmayan maç

F.Bahçe maça, G.Saray’ın olası baskısını peşinen kabullenmiş bir havada çıktı. Rakibinin hatasını kollarken, karşıdan beklediği o hatayı kendi yaptı ve Bekir’in yönünü şaşıran kafasıyla şoka uğradı. Ama işin tuhafı, bu şok takımı dağıtmadı.  Aksine, o ana kadar sessiz  kalan F.Bahçe; bir anda toparlandı, hırslandı ve rakibinin üstüne yüklendi. Etkili futbolunun ödülü çok geçmeden geldi. Hasan Ali’nin topun gelişine vurarak kaydettiği gol, jeneriklik bir görüntü verdi.

Maç, kendi doğal akışına değil; iki tarafın dominant taraf olma isteğiyle, bilinçli baskılara dönüştü. Oyun hareketlendi, renklendi. Bundan sonra kimin ne yapacağı tam olarak kestirilemez durumdayken; Selçuk İnan’ın müthiş frikiği tabelayı yeniden değiştirdi. Gol süperdi ama, Volkan’ın kalesindeki duruş noktası yanlıştı.  Biraz daha sağına yönelseydi, tutulmaz denilen o topa müdahale şansı vardı.

Neyse, artık olan olmuş... Oyun, ne kokar ne bulaşır kıvamda değil: aksine dişe diş-kora kor mücadeleye dönüşmüştü. Bu da seyir zevki yüksek bir maç atmosferi getirdi.

Derbi gerginliği ister istemez futbolcuları biraz sert oynamağa yönlendirse de; yere düşenle düşüren genellikle dostane yaklaşımlar içindeydi. Pozisyon sonrasında tokalaştılar, sarıldılar ve birbirlerinin sırtını sıvazladılar.  Derbinin bu tarafını sevdim.

Gerçi ikinci yarı Bekir ile Muslera’nın itişmesi ile başladı ama, artık o kadarını da görmezden gelelim.

Her iki tarafın Burak, Umut, Sow ve Kuyt gibi gol ayakları; fazla ön planda değildi.  Zaten goller, forvetlerden gelmedi.

Zaman geçtikçe, F.Bahçe orta sahasının da güçten düştüğü gözlendi. Skor açısından geride kaldığı için, baskı kurması beklenen F.Bahçe olması gerekirken; G.Saray daha etkin duruma geldi. Cristian-Sezer değişikliği bile yetmedi.

Krasiç’i zaten artık adamdan saymıyorum. Oynasa ne olur, oynamasa ne olur? Adamın yüzünden düşen bin parça. Ondan hayır gelmez.