Şapka giymeyeni de asacak mısınız?

Milletvekili yeminini bile etmeden sazıyla sözüyle Putin’e koşup Rusya’dan “anlayış” ve olabiliyorsa “PYD’ye bol silah” dilenen zat, “DTK” adı verilen örgütün Olağanüstü Kongresi’nde esip gürlemiş. “Bağımsızlık” filan gibi laflar etmiş.

Bağımsız bir Kürt devleti ihtimal dahilinde midir?

Bilemem...

Tarih oraya doğru sürükleyebilir ve hadi diyelim ki “her ulusun kaderini tayin etme hakkı” vardır.

Böyle söyleyip tatlıya bağlayalım da...

Herhalde bu hayallerini Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde gerçekleştirmeyi düşünmüyorlardır. Çünkü “Hadi Kürt devleti kuruyoruz” deyince olmuyor bu işler.

Kendilerine devlet armağan etmek istedikleri halka soracaklar.

Halk, “özyönetim devrimi” adı altında sergilenen rezillikleri gördükten sonra, “Buyurun, kurun bağımsız devletinizi... Boynumuz kıldan ince” demeyecektir herhalde.  

Niye mi “bağımsızlık” istiyorlarmış?

Çünkü diktatörlüğe ve mevcut AKP rejimine karşıymışlar. “Tek adam sultasında” yaşamak istemiyorlarmış.

İyi de birader...

Diktatörlüğe karşısınız da, neden “PKK diktatörlüğüne” iki çift laf etmiyorsunuz/edemiyorsunuz?

Neden Cemil Bayık’ın sufleleri dışında bir tek cümle kuramıyorsunuz?

Neden Murat Karayılan atarlandığında, “Yanlış anlaşıldık. Öyle demek istememiştik” diye yüzgeri ediyorsunuz?

Neden Bese Hozat’a, “Devrimci halk savaşını başlatma yetkisini nerden aldın? Otur oturduğun yerde be kadın...” diyemiyorsunuz?

Diktatörlüğe karşısınız ama farklı bir ses çıkmıyor “bölgenizde...” Çıkamıyor...

Hiçbir “farklılığa” hayat hakkı tanımıyorsunuz.

Hiçbir “çeşitliliği” barındırmıyorsunuz.

Halkın (Kürt halkının), inanç ve değer tercihleri doğrultusunda örgütlenmesine izin vermiyorsunuz.

Her sakallı DAİŞ üyesi... Her çarşaflı “mürteci...” Namazında niyazında her Kürt vatandaşı tescilli AKP ajanı...

Birazcık farklı düşünenleri ve eleştirel bakanları YDG-H adı verilen eli silahlı çeteler marifetiyle susturuyorsunuz.

Elbette “bağımsızlık” düşüncesini seslendirebilirsiniz... Sonuçta düşüncedir ve bunun seslendirilmesinden/ifade edilmesinden daha doğal bir şey olamaz... “Yerinde yönetim” yahut “ademi merkeziyet” esasına uygun güçlendirilmiş yerel yönetim isteyebilirsiniz. “Kantonluk” ve “özerk bölge” peşinden koşabilirsiniz. Size inanan insanları bu fikriyat etrafında örgütleyebilirsiniz.

Bunların hepsi meşru faaliyetler.

Nitekim örgütlüyorsunuz.

Partiniz var, dernekleriniz var, matbuatınız var, kanaat önderleriniz var, dansözlü eğlencelerde boy gösteren milletvekilleriniz var...

Hatta parlamentoda grubunuz var.

Meclis Başkan Vekiliniz bile var.

Karışan yok, engel olan yok, “Bunları savunamazsınız” diyen yok, ensenizden tutup polis otosuna tıkıştıran yok...

Neyse dediniz yahut talebiniz, bunu çıkıp usulü dairesinde dile getirebilirsiniz.

Bunu hendek kazmadan da, sokak başlarına barikat kurmadan da, sağa sola ateş açmadan da, roketatarlarla camilere saldırmadan da, ambulans ve polis otosu yakmadan da, yollara mayın döşemeden de, “çorbacı çıraklarını” öldürmeden de yapabilirsiniz.

Hadi diyelim ki tarih oraya doğru sürükledi. Bağımsız Kürt devletini kurdunuz.

İbadet dilini yasaklayacak mısınız?

Ezanı Türkçeleştirecek misiniz?

Şapka giymeyeni asacak mısınız?

HAMİŞ:

HDP’yi ziyaret programını iptal eden Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu kutluyorum... “Ancak kaçak çay içmeye gelir” şeklindeki terbiyesizce cevaba, bundan daha güzel bir karşılık verilemezdi.