Bosna-Hersek baþkentini ziyaret edenlerin çoðu, “Hayat Tüneli”ni görmüþtür herhalde.
Þehrin dýþ mahallerindeki mütevazi bir evin bodrumundan baþlayýp, 800 metre ilerdeki bir baþka evin bodrumunda biten, dar, basýk bir tünel bu. Bir kömür madeninin kýlcal damarlarýný andýrýyor.
Ama 1993 senesinde gizlice kazýlan bu tünelin sebeb-i hikmeti, madencilik deðildi. Zalim Sýrp kuþatmasý altýndaki mazlum Saraybosna’ya biraz olsun nefes aldýrabilmekti. Bir ucu þehre, öteki ucu Bosna ordusunun kontrolündeki “özgür topraklara” açýlan tünel sayesinde, az da olsa yiyeceðe, silaha, mühimmata kavuþtu Boþnaklar.
Bugün bir müze olan bu tüneli ilk kez görmek de geçen haftaki üç günlük Saraybosna ziyaretim sýrasýnda nasip oldu. Bu vesileyle bir kez daha hatýrladým, Bosna’nýn yaþadýðý korkunç acýlarý ve gösterdiði müthiþ kahramanlýklarý. Tünelden geçip savaþmaya gelen kahraman mücahitleri, dýþarý taþýnan aðýr yaralý gazileri...
Fotoðraflarý Twitter’a koymam üzerine gelen yorumlar ise bana bir þeyi daha hatýrlattý: Bosna’nýn en zor zamanlarýnda bu tünelden geçerek Müslüman kardeþlerine yardýma gelen Türkler de vardý.
Kimler mi?
Mesela ÝHH’lý kardeþlerimiz...
Mesela Hizmet hareketine mensup kardeþlerimiz...
Hepsi, kendi usûl ve meþrepleriyle, Bosna’nýn yardýmýna koþtular. Hepsi, “Allah razý olsun” denecek iþler yaptýlar.
Ýki üniversite
Bosna’ya verilen bu ortak Türk desteðinin çok sembolik bir ifadesi var bugün. Bunu, bir ucu Ýgman daðlarýna doðru uzanan Hayat Tüneli’nin þehre baðlanan tarafýnda görüyorsunuz. Bu mahallenin adý “Ilýca.” Can damarý ise, yanyana yükselen iki Türk üniversitesi.
Biri, bizim hükümetin desteðiyle açýlan Uluslararasý Saraybosna Üniversitesi...
Diðeri, bizim Hizmet’in desteðiyle açýlan Uluslararasý Burç Üniversitesi...
Biz, bu iki cenahtan birini “onlar” diye görüyor, hatta tel’in ediyor olabiliriz þu tatsýz günlerde. Ama Boþnaklar öyle görmüyor. Her ikisini de benimsiyor, seviyorlar. Çünkü onlar için Bosna’ya uzanan her el deðerli.
Tam da bu yüzden, Saraybosna’da konuþtuðum insanlardan Türkiye’de yürüyen siyasi çatýþmaya dair sadece üzüntü ifadesi duydum.
Bir tanesi, hem hükümetin siyasi desteðinden, TÝKA’nýn hizmetlerinden övgüyle söz etti, hem de Bosna’nýn fakir köylerinde kurban eti daðýtan Hizmet erlerinin gayretlerinden.
Ben de üzüldüm bunlarý dinlerken. Yapýlan doðru iþlerden dolayý deðil, onlarý yapanlarý birbirine düþüren yanlýþlardan ötürü...
Protesto ve kriz
Ben böyle nostaljik ziyaretler ve küçük sohbetler yaparken, Saraybosna sokaklarý kaynýyordu.
Ýdareye duyulan tepki, iktisadi duruma duyulan öfke, kitleleri sokaklara döktü, protestolar dalga dalga yayýldý.
Ancak barýþçýl göstericilerin yanýnda holiganlar, vandallar da devreye girdi. Saraybosna’nýn kuþatmada bile gözbebeði gibi korunan baþkanlýk binasýný bastýlar, yaktýlar.
Barþçýl gösteri ne kadar haksa (ve Bosna’daki durum karþýsýnda bence haklýysa), yakýp-yýkmak da o kadar suçtur. Vandallarý kýnýyorum.
Ama görmemiz gereken temel problem, Bosna’nýn politik kördüðümü ve ekonomik çýkmazýdýr. Bu, ayyuka çýkan yolsuzluðun ürettiði tepkiyle birleþince, sosyal patlamalar sürpriz deðil.
Çýkýþ yolu, müthiþ hantal bir siyasi sistem kuran Dayton rejiminin deðiþmesidir. Bunun için yurttaþlarýn katýlýmýyla yeni bir siyasi vizyon geliþtirilmeli ve onu hayata geçirecek uluslararasý bir konferans düzenlenmelidir. Ekonominin çarklarýný döndürmek içinse dýþ yatýrým ve sýcak para elzemdir.
Türkiye, her iki yönden de öncü rol üstlenebilir; üstlenmelidir. Ama bunun için de, kendi iç çatýþmalarýyla kendini tahrip etmekten korunmasý þarttýr.
Balkanlardan daha da iyi gözüküyor ki, Türkiye, biz Türklerin kýsýr çekiþmelerine býrakýlamayacak kadar önemli bir ülkedir.