Her insanýn hayatý romandýr bir bakýma; kimininki çok ilginç, kimininki daha az ilginç...
“Hayatým roman” bu gerçeðin arabeskçe anlatýmý deðil midir?
Ne nerede, nasýl, ne zaman baþlayacaðýný bilirsin bu romanýn ve ne de nerede, nasýl, ne zaman biteceðini...
Baþlangýç ve bitiþ bölümlerini bilemeyeceðin gibi, geliþme bölümlerini de bilemezsin.
Hayat senin için ne sürprizlere gebedir; baþýna neler gelir; nelerle karþýlaþýrsýn; ne acýlar, ne sevinçler yaþarsýn; bunu kim bilir?
Yalnýzca senin romanýný yazan “Romancý” bilir.
Ýstediði gibi baþlatýr; istediði gibi geliþtirir; istediði gibi bitirir romaný.
Ve sen yalnýzca senin için yazýlmýþ romaný yaþarsýn.
Belki romanýn gidiþini beðenmeyip isyan edersin.
Belki romanýn gidiþini deðiþtirmek için insanüstü çaba sarf edersin.
Ama neyi ne kadar deðiþtirebilirsin ki?
Saniye Aksel, neyi ne kadar deðiþtirebilmiþti ki?
Darülaceze’yi ziyaret etmeden önce ne Saniye Aksel’in adýný bilirdim ve ne de romanlaþmamýþ romanýný.
Saniye Aksel’in romaný Osmanlý sarayýnda baþlamýþtý. Orada doðmuþ, Padiþah Abdülhamit’in kucaðýnda el bebek gül bebek büyümüþ ve sonra Mýsýr prenslerinden Hacý Ali Osman ile evlenip Mýsýr sarayýna gelin gitmiþti.
Derken hayat rüzgarlarý onu savurmuþ ve “düþkünler yurdu” Darülaceze’de bulmuþtu kendisini. Ömrünün son bölümünü burada geçirmiþti.
Ve ölmeden az önce “Sarayda doðdum, Darülaceze’de öleceðim” demiþti.
Bilmem hayat rüzgarlarýnýn insaný nereden nereye savurabileceði, bir cümleyle bundan iyi anlatýlabilir mi?
Romaný sarayda baþlamýþ ve Darülaceze’de bitmiþ yalnýz Saniye Aksel de deðildi.
Darülaceze’ye düþmüþ saraylýlar listesinde kimler yoktu ki?
Çar kýzlarýndan padiþah gelinlerine, prenseslerden prenslere, Osmanlý paþalarýnýn kýzlarýna, oðullarýna, eþlerine kadar nice kiþi...
Hepsi de el bebek gül bebek büyümüþ, saltanat görmüþ, ihtiþam içinde yüzmüþtü.
Ama sonra, önce yalnýzlýða, sefalete, çaresizliðe, ardýndan da Darülaceze’ye düþmüþtü.
Onlar sarayda yaþamýþ, Darülaceze’de ölmüþtü.
Darülaceze ne düþmez sanýlan insanlarýn düþtüðünü, ne yýkýlmaz sanýlan saltanatlarýn yýkýldýðýný, ne tükenmez sanýlan servetlerin tükendiðini gösteren bir vitrindi sanki.
Bilebilirler miydi bu saraylýlardan hiçbiri günün birinde Darülaceze’ye düþeceklerini?
Bilebilir miydi Darülaceze’yi kurduran Sultan Abdülhamid, pek çok saraylýnýn burada öleceðini?
Bilebilir miyiz bizlerde kendi romanýmýzýn nerede, nasýl, ne zaman biteceðini?
Arefe günü Darülaceze’yi ziyaret ettikten sonra ne bu sorularý sormamak mümkün ve ne de böyle bir yazý yazmamak...
Darülaceze’de son bulan hayatlar hepimize ibret olsun.
Bayramýnýz mübarek olsun.