SARI LEBLEBİ

Çocukları uyarıyordu; “Baba etme şu makineyi değiştir. Leblebi kavruk oluyor.” Ama yetmişlik usta işini biliyor tabi. “Siz karışmayın buranın leblebisi böyle olur. Ağzınızın tadını bilseniz böyle demezsiniz ya neyse...”

Leblebici Kambur dedin mi yol üstünde mola veren herkes bilir. Yolda durup alırlar da şehirden müşterisi yok mudur? Kambur’a sorarsanız esas müşterisi yoldan geçenler değil de yerli vatandaştır.

Ama Kambur’un yanında leblebicilik yapan iki oğluna göre babaları hayal görmektedir. Eski müşterisi kalmamıştır. Yoldan geçenler de leblebide çeşit aramaktadır. Herkesler biberli, tuzlu, kırık leblebi derken çeşidi artırmıştır ama onlar sadece sarı leblebi yaparlar. 

Kambur her sabah namazından sonra dükkâna gelir, kuşburnu çayı içer sonra kahvaltısını bekler. Kahvaltıda et ya da bal kaymak olmazsa sinirlenir. Bunu bilen hanımı ilerlemiş yaşına rağmen her sabah kahvaltısını vaktinde hazır eder. Kahvaltı sefer taslarında dükkân ulaştırılır. Kambur beş tane pehlivanın yediğini sadece kahvaltıda yer. Sonra o gün satacakları kadar leblebi kavurur. Ne eksik ne fazla. Çocukları da alışmıştır onun bu haline. Leblebi ikindiyi bulmadan biter. Ondan sonra gelen müşteri sabahı beklemelidir. Zaten Kambur ikindi vakti gelince önce namaza, sonra da dükkânı kilitler ve eve gider. Evde ikindi yemeği onu bekler. Günde iki öğün yer. Oğulları işte bu düzene itiraz eder. “Neden dükkânı ikindi olunca kilitliyorsun. Bırak biz dükkânda kalalım. Dükkânda kuru yemişin her çeşidi olsun. Biz vardiya usulü tam gün açık tutalım dükkânı. Bizi dükkândan kovar gibi nedir öyle ikindi vakti kilitleyip gitmek” derler.

Kambur bu itirazlara güler geçer. Daha doğrusu bu itirazlara direnir. Sanki alışkanlıkları elinden alınırsa ondan geriye hiç bir şey kalmayacak gibi tutunur kendi töresine. Yoksa Kambur da bilir ki çeşide girseler çok kazanacaklar. İşler büyüyecek. Ama kazanmayı o öldükten sonra yapsınlar ister. Çünkü Kambur’un bir saklı hikâyesi vardır.

Kambur genç iken çok para kazanmıştır. Leblebi ustası olarak türlü yerlerde çalışmıştır. Sonra leblebi kavurma makinesini geliştirecek teknik bilgisi de olduğundan makineyi yapan şirkette hisse sahibi olmuştur. Parası olan genç ne yapar. Araba alır, arabası olan genç yalnız gezmek istemez. Ya akranlarıyla o parayı yer. Ya da başına bir sevda belası sarar. Kambur da para kazandıkça akranlarıyla yemek yerine sevda çekmeye başlamış. Fiyakalı arabasını sevdiğinin apartmanı önüne çekip sesi sonda açık türküler dinlemiş. Kızın babası istememiş Kambur’u. Ama Kambur parayı bastırınca kızın babası yokluk derdinden azıcık nefes almak için “he” demiş. 

Kambur ile sevdiği kız arabanın, paranın, yemenin, içmenin, gezmenin tadına varmışlar. O sıralarda bir tenha köy yolunda araba yarışları yaparmış zengin sıpaları. Kambur’daki araba kimde var? Yarışa katılmış. Yarışa başlamadan önce bu işleri bilenler; “Yarışa yalnız katıl. Kızı yanına alma.” demişler. Ama Kambur hırsından kör olmuş. “Yok kız yanımda olacak” demiş. Yarışa başlamışlar. Kambur ilk çıkışta geç kalmış. Sonra gaza köklemiş ki yarışı kazansın. Ama normal zamanda araba sürmek ayrı yarışmak ayrı bir iş olduğundan araba kontrolden çıkmış. Ve Kambur’un arabası sekiz takla atmadan duramamış. Kambur sağ imiş ama kızcağız orada son nefesini vermiş.

Kambur çok yanmış. Ağlamış, kavrulmuş ama ölüme çare yok. Ondan sonra Kambur bir daha araba almamaya yemin etmiş. Ve düşünmeye, kendini mahkemeye etmeye başlamış. Ve işin bütün mesuliyetini kendi hırsına yüklemiş. Hırsını köpürten şeyin de para olduğunu, paranın da çok çeşide giren dükkândan geldiğini anlamış. Kendine bir uzlet köşesi seçmiş. İşe gitmeden, saç sakal karışık gezmiş bir zaman. Sonra hazırdaki parası bitince bakmış ki ellere avuç açacak. O zaman işte bu küçük dükkânı açmış ve tek çeşit leblebi satarak, her sabahta dükkan açıp ikindide kapatarak yaşamış gelmiş bu güne kadar.

Peki oğulları bu hikâyeyi bilmez mi? 

Bilmez olurlar mı?

Peki neden, “...çeşidi artıralım” derler. İşte onun cevabı da herhalde hırs küpünün dibindedir. O küpün dibini gören yok. Oğulları da henüz o hırs küpünün marifetlerini bilmediklerinden zannediyorlar ki çok kazanmak iyi bir şeydir. 

Peki, Kambur onları karşına alsa ve mesela bu halini, başından geçenleri anlatsa nasıl olur demeyin. Kambur kaç kere anlatmıştır. Yavruları kaç kere gözleri dolarak Kambur’un hikâyesini dinlemişlerdir. Ama dinledikleri şeyler hırslarının sesini bastıramaz. Ve zaten hırs; arsızlığı ile şöhret bulmuştur.

Kambur ne zaman ölür meçhul...

Ölünce o dükkan ne olacak o da meçhul.... 

Şu halde bize malum olanı anlattık vesselam.

Bakalım devran aynası ne gösterir...

Sağlıcakla kalınız...