Sarıgül’lü CHP hangi ittifak umudunun formülü?

Sonbahar Silivri’den savrulan tehditlerin söylediği gibi sıcak geçmedi ama doğrusu mevsim normallerinde de seyretmedi. Hatta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kellesini isteyen yazılara bakılırsa kış aylarının da kısmen sıcak hava dalgalı geçeceğini bekleyebiliriz. Her ne kadar bu mesajlar Türkiye’den çok ABD’nin tansiyonunu yükselteceğe benzese de... 

Derin bir analizler Gezi’den Mısır’daki darbeye, ABD’deki bütçe krizinden Fidan’ı hedef alan yazılara kadar tüm gelişmelerin birbiriyle yakın ilişkisini ve içeride ve dışarıda hangi hareketleri tetiklediğini, kimler tarafından satın alındığını ortaya koyabilir ve bu analiz hiç de komplovari olmaz. Ama biz tüm bunlardan bağımsızmış gibi duran kendi seçim gündemimize dönelim.

Mart 2014’te seçimler var. Seçime çok asılacağını zannettiğimiz CHP, adayını tez elden belirlemek ve seçim kampanyasına başlamak yerine gizli ittifak işleriyle meşgul bir görüntü veriyor.

CHP’yi BDP mi kurtarsın?

Kifayetsiz muhteriz demeçlerin, oy dağılımını değiştiremediği ortada. Sorun çözücü gerçekçi projelerle seçmen karşısına çıkmak gerekiyor.

CHP bunu yapmak yerine BDP’nin oyları bölmemesinden medet umar hale gelmişse dur bakalım daha hangi oyunlar sahnelenecek, Kılıçdaroğlu’na bakalım daha neler tebliğ edilecek?

“Çünkü Kılıçdaroğlu kişisel ihtirasları olmayan bir lider, ‘CHP nasıl kurtulur’ sorusuna verilecek cevapla ilgileniyor, kendi liderliğini daim kılmakla değil”; bu da konuyla ilgili resmi görüş.

Sorgulayacak değiliz! Şu kadarını söylemekle yetinelim, ihtiras, siyasi başarı için yeter şart değildir ama gerek şartlardan biridir. Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi kurtaracağını zannedenlerin hesaplayamadığı şeylerden biri de budur.

“CHP nasıl kurtulur” sorusuyla ilgili yazılan reçetelerden BDP’li olana alternatif diyebileceğimiz bir tanesi de Cemaat’li olanı. Demokrasilerde ideolojik kamplaşmalar keskin değildir, bu yüzden pazarlıklar, alışverişler, oy geçişleri mümkündür, olmalıdır da. Ama vaziyet bundan mı ibarettir, orası biraz kuşkulu.

Yani aysbergin görünen yüzü bile sadece “demokrasi düzeneği” ile açıklanabilecek gibi değil. Kuşkusuz sözlerim Cemaat’in “CHP nasıl kurtulur”un derdine düştüğüyle ilgili değil. Ama CHP içindeki reçete yazıcı lobilerin, mesela Sarıgül’ü CHP’nin İstanbul adayı yapmak isteyenlerin en azından İstanbul’da Cemaat’in desteğini almaya çalışacaklarını düşünebiliriz. Sarıgül’ün AK Parti’ye, Başbakan’a ve Kadir Topbaş’a karşı nezaketli tutumu ise Cemaat tabanının Gezi ağzıyla konuşan bir Sarıgül’ü benimsemeyeceği projeksiyonuyla ilgili olabilir. Varsa böyle bir reçete, bu kuşkusuz Cemaat’in değil CHP’nin reçetesidir.

Teşhis doğru reçete yanlış

AK Parti iktidarı Türkiye’yi gerçekten çok değiştirdi. O kadar ki artık “yeni Türkiye” diyoruz. Bu, müspet anlamda değişim istidadı gösteren her yapının taklit ettiği bir motto oldu. CHP de “yeni Türkiye”ye ayak uydurmaya çalıştı, “Yeni CHP” olmak istedi. Ama “derin CHP” ağır bastı ve “yeni” lafzı CHP tabelasına yaklaştırılmadı.

Fakat bence bunun sebebi CHP’yi değiştirmek isteyen gücün tabanın istek ve istidadıyla hareket etmemesiydi. Eski CHP’nin alameti farikası olan Baykal’ı kaset operasyonuyla koltuğundan ederek CHP’yi değiştirmek isteyenler bugün de başka reçeteler yazıyorlar. Reçeteleri kesin yanlış ama teşhislerinde doğru bir taraf var: AK Parti’nin oylarından almadan CHP ne İstanbul’da ne Türkiye’de iktidar yüzü görebilir.

Seçim meydanlarındaki performansla, gerçekçi projelerle AK Parti’den oy almayı gözü kesmeyenler, işi yukarıdan bağlayarak bilek bükmeye çalışıyor olabilirler. Demokrasinin bir “çıkar rejimi” olması bütün bunları mübah hale getirebilir.

Sarıgül’lü CHP işte böyle bir reçetedir.