Sarkozy gitti diye sevinelim mi?

Sarkozy gitti diye milletçe seviniyoruz ama Fransa’nýn Türkiye’ye yaklaþýmý ne ölçüde deðiþecek, bilmiyoruz. Hollande diyelim ki AB adaylýðýmýz konusunda selefinden farklý bir tavýr gösterecek mi? Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle Sarkozy’nin sergilediði Türkiye karþýtlýðýnýn sebeplerini anlamak lazým. Görünen üç sebep var:

Ýlki. Sarkozy’nin Türkiye’ye karþý “kiþisel” nefreti. Böyle bir þey gerçekten de var. Ama yine de iki ülke arasýndaki iliþkilerin yönünün belirlenmesinde bunun çok fazla bir deðerinin olmadýðýný söylemek lazým. Olsa olsa problemlerin dýþavurumundaki üslubun belirlenmesinde etkisi olmuþ olabilir.

Ýkincisi.Sarkozy’nin “popülist” siyaseti. Fransýz kamuoyunda giderek güçlenen yabancý düþmanlýðý ve Ýslamofobi dalgalarýnýn üzerinde sörf yapma çabasý. Fransýzlar AB geniþlemesine hem yabancý kültürleri kendi içlerine almak istemedikleri için hem de sofradaki ekmeðin bölünüp kendi paylarýnýn ufalacaðýný zannettikleri için karþý çýkýyorlar. Sarkozy de bu hassasiyetleri oya çevirmeye çalýþtý. Belirli ölçüde baþarýlý da oldu. Bu hassasiyetler onu besledi; o da bu hassasiyetleri besledi... Ama son dönemde yaþanan ekonomik sýkýntýlarýn yol açtýðý tepkiler neticesinde Hollande kýl payýyla da olsa seçimi kazandý. Ben her þeye raðmen Sarkozy’nin popülist siyasetinin “baþarýlý” olduðunu, ayný nispette de kendi ülkesindeki toplumsal barýþa zarar verdiðini düþünüyorum.

 

Üçüncüsü. Fransa’nýn kültürel ve siyasal genlerine iþlemiþ olan Amerikan karþýtlýðý. Diyeceksiniz ki Türkiye’nin AB üyeliði konusunun Fransýzlarýn ABD’ye duyduklarý düþmanlýkla ilgisi ne? Fransýz tarihçi André Kaspi bu konuda diyor ki: “Amerikan karþýtlýðý ülkemizin mutlak deðerlerinden biri. Bilinçli olalým ya da olmayalým, sözlerimizin, düþüncelerimizin içine iþleyen bu deðer Fransýz kültürünün temellerinden birini oluþturuyor.”

Batý ittifak sistemi içinde bir arada olmalarýnýn önemi yok. Fransýzlar ABD’yi hasým olarak görüyorlar. Onlara göre ABD eski kýta üzerinde bir tahakküm düzeni kurmak peþinde. GeneralDe Gaulle’den bu yana Fransýz siyasetçileri “Amerikalýlar kendi kýtamýzda bize patronluk taslayamaz” diyerek “baðýmsýz Avrupa” siyaseti izlemeye çabalýyorlar.

De Gaulle bunun için “Amerika’nýn Truva atý” olarak nitelediði Ýngiltere’nin AB üyelik baþvurusunu veto etti. Hem de iki defa üst üste. Ýngilizler ancak General’in ölümünden sonra AB üyesi olabildiler. Ama bu sefer de Türkiye’nin “Washington’un Truva atý” olacaðý endiþesi gündeme geldi. Pek de haksýz sayýlmazlardý. Çünkü Türkiye’nin üyeliði için Avrupalýlara baský yapan güç ABD’ydi. Amerikalýlar Türkiye’nin batý ittifak sistemine AB üzerinden entegre olmasýný istiyorlardý. Böylece Birlik’in kültürel ve politik homojenitesini de kýrmak iþlerine geliyordu belki. Fransýzlar (ve Almanlar) bunun için Türkiye’nin AB üyeliði karþýsýnda tavizsiz bir tutum takýndýlar.

Ne var ki eski çamlarýn bardak olduðunu geç fark ettiler. Ýkinci Körfez Savaþý sýrasýnda kafalarýna dank etti ki 1 Mart tezkeresine hayýr diyerek “ABD uydusu” olmadýðýný gösteren Türkiye’nin dâhil olduðu bir Avrupa Birliði özellikle Ortadoðu’da “stratejik derinlik” kazanabilecekti. Ama artýk çok geç. Artýk Avrupa siyasetinin popülizme teslim olduðu bir dönemde ancak çok güçlü bir siyasetçi Fransa’nýn Türkiye siyasetinde köklü bir deðiþiklik gerçekleþtirebilir. Ne yazýk ki Hollande öyle güçlü bir siyasetçi gibi görünmüyor.