Savaþçý, saygýsýz, ýrkçý ve dahi barbar!

Andre otuz yýllýk arkadaþým; gel gör ki kaknem karýsýyla bir türlü yýldýzýmýz barýþmadý. Yeni tanýþtýðýmýz yýllarda, Montmartre’ýn arka sokaklarýnda kýrsaldan Paris’e göç etmiþ, kaba saba, sokaða balgamýný da sümüðünü de savuran, dudaklarýna yapýþtýrdýklarý, sarý kaðýda sarýlý Gauloise cýgarasý sür-git tüten, sýrf kavga etmek için yanýndan geçerken “pied noir” yani “kara ayaklý” diye akýllarýnca aþaðýladýklarý Kuzey Afrika’lý eski sömürge milletine omuz vuran Fransýz insan artýklarýný arasýndan  geçerken Andre’nin hangi akla hizmet aldýðý kadýn, “Ýsa Efendimize þükürler olsun; sizi de sömürgeleþtirmemiþiz. Yoksa Türkler de bu sokaklarda volta atardý. Kim bilir belki de kaldýrýmlarýmýza iþerdi!” demesin mi?!

Tam “ittir git,” diye baþlayacaktým ki, aklýma Gana’lý Muhamnmed’in bir gece önce Sacré Ceour’un hemen yanýnda bir kahvede söyledikleri aklýma düþtü: “Sömürgecilik dönemi bizim için bir yýkým oldu...þimdilerde hem dilimizi hem de uygarlýðýmýzý yeniden canlandýrmaya uðraþýyoruz...Batýlýnýn gözünde ben ne yapsam, nasýl davransam, ne düþünsem suçluyum. Giyimim, konuþmam, örf ve adetlerim, inançlarým salt onunkine benzemediðinden aþaðýlanýyorum.”  Sadece kakneme bakýp sýrýttým otuz iki diþimi göstere göstere. Cahile birþey öðretmek bir ömür sürer benimse ne vaktim vardý ne de sabrým. Hem bir tarafýmý yýrtsam da bu önyargýlý insanlara herhangi bir þeyi anlatmak mümkün deðildi; omuzlarýnýn üzerinde içinde beyin olan bir kafa yerine kocaman bir taþ parçasý taþýyorlardý çünkü.

Bakýnýz bu gün Doðu, Güney Kuzey geçmiþini yeniden keþfetmeye çalýþýyor, uygarlýðýný moloz yýðýnlarýnýn altýndan kazýp çýkarmaya uðraþýyorsa bu can sýkýntýsýndan falan olmuyor. Batý zorla, hileyle, yalan dolanla onlarýn olan herþeyi onlara yasaklamýþ; geçmiþlerine sövüp saymýþ, biçtiði elbiseyi suratlarýna fýrlatýp, “al ulan giy þunu; bir daha da sýrtýndan  çýkarma!”  demiþ.

Bu gün Batý sömürgeciliðinden yakayý sýyýrdýðýný sanan ama ekonomik anlamda hala sömürülen kimi Afrika ülkelerinin tarih kitaplarýna bir göz atýn isterseniz. Rahmetli Attila (Ýlhan) Aðabey anlatýrdý: “...Atalarýmýz Golvalýlar, uzun boylu, sarýþýn, çok býyýklý adamlardý.. diye yutturorlar siyahi bebelere. Tabi, bu çocuklar da sarýþýn, uzun boylu, bol býyýklý sömrgecilere “atalarýmýz” diye bakýyor!”

Irkçýlýða gelince, siz hayatýnýzda Batý’nýn dýþýnda ýrkçýlýðýn siyasal ve toplumsal bir aðlatýya dönüþtüðünü gördünüz mü? “Irkçýlýk Beyaz Hýristiyan’ýn önce semit Yahudilere, sonra da siyah, kýrmýzý, sarýlara karþý taþ taþ üzerine koyarak yükselttiði bir uygarlaþma ayrýcalýðý duvarýdýr!” Bu gülle gibi laf da Atilla Aðebey’den. Hadi diyelim kendilerinden olmayanýn canýna okuyorlar, birbirlerine yaptýklarý rezilliklere ne demeli? Engizisyondan baþlayalým, yüz yýl savaþlarý, Auscwitz, Dachau, Buchwald diye devam edelim. Ýnsan derisinden abajur, saçýndan kumaþ, yaðýndan sabun. Yetmedi mi? Terör bombardýmanlarýný na yapacaksýn? Stratejiden uzak, taktik amaçsýz, askeri hedefsiz sadece yýldýrmak ve öldürmek! Belgrad, Hamburg, Amsterdam, Leipzig, Varþova ve de Dresden tabi! Kadýn, çocuk, ihtiyar 135 bin ölü; kentin yarýsý. Hiroþima’ya hiç bulaþmayalým, Nagasaki’ye de!

Özetle, Batýdýr asýl bizim sokaðýmýza iþeyen ve de barbar, gaddar, acýmasýz ve de terbiyesiz olan. “Doðuya döndün yüzünü, Batýyý boþladýn,” diyorlar ya hala,  hay ben sizin topunuzu...sinemaya götüreyim!