“Savaþýn makbulü masa baþýnda kazanýlýr!”

Ne kadar çok uzmanýmýz var deðil mi? Ülke seksen yýldýr savaþmamýþ ama savaþa girmek, savaþý sürdürmek ve dahi savaþtan galip çýkmak konusunda mangalda kül býrakmýyoruz milletçe. 

“Rusya da kimmiþ oðlum! Gýrtlaðýný þöyle bir tutar, iki sýkar, üç silkeler, öðle yemeðine eve yetiþiriz!”

“Savaþ dediðin mangal gibi yürek ister. Bizde yürek de var, böbrek de!..”

Bu laflar öyle mahallede bol köpüklü, çok þekerli kahvesine okey oynarken saða sola savrulan  laflar deðil ha! Bu kocaman kocaman laflarý televizyon ekranlarýnda fýrlatýyorlar. Mazallah üç saniyeden fazla dinleyecek olursanýz, “haným ben bi koþu Moskova’ya gidip geliyorum ha!” diyecek boyutta kafayý yiyebilirsiniz!

Savaþ konusunda, Selçuklu Ýmparatoru Alpaslan ve oðlu Melikþah’ýn veziri Siyasetname yazarý Nizamýlmülk ne demiþ merak eden var mý?

Savaþ laf olsun torba dolsun sýnýfýna girmez! Yok uzman tayfasý sen sokmaya soyunursan, Allah korusun o torbayla birlikte yedi kat yerin dibine girersin ki sana da seni oradan çýkarmaya çalýþana da vah ki ne vah!

Evet ne dedik? Nizamýlmülk’ün ne söylediðini merak eden var mý dedik:

“Savaþý göze alan sadece askerini deðil bütün milletini de feda etmeyi göze almak zorundadýr. SAVAÞIN MAKBULÜ, VARSA EÐER, O DA MASA BAÞINDA KAZANILANIDIR.”

Hele bir düþünün sonra, “niçin devleti yönetenlerden ‘savaþ’ sözcüðünü bir kez bile duymadýk’ sorusunun cevabýný bulursunuz. Unutmadan Nizamýlmülk’ün Hasan Sabah ve Haþhaþilerle ilgili söylediklerine bi göz atýn; bakalým tanýdýk çýkacak mý?

Birey deðil devlet laiktir

Herkes toplum bilim uzmaný bu ülkede. Peki gerçek bilim adamlarýna kulak veren var mý? Örneðin Profesör Niyazi Öktem ne diyor?

“Herhangi bir fikre körü körüne saplanmak ve o fikirden bir milim saða ya da sola kýpýrdamamak bizi hep yanlýþa götürür. Örneðin konumuz laiklikse ve sen ‘laiklik Anayasamýzda belirtildiði gibidir, tartýþýlmaz’ der ama Anayasanýn diðer bütün hükümlerine omuz silkersen, býrak bilimsel olmayý, cehaletin beþiðinde sallanýr durursun bir ömür boyu. Ulus devletle, laik devlet üzerine býrakýn tarihçiler, toplum bilimciler konuþsun. Toplum bilimin doðasýnda farklý görüþler inceleyerek sonuca varmak yatar. Sabit fikirse bizi bilimsellikten uzaklaþtýrýr.”

“Dini öðrenmek de öðretmek de laikliðe aykýrýdýr” lafýný aðýzlarýna dolayanlar nereden  öðrenmiþ bunu? Fransa’dan! Ama ayný Fransa’da neredeyse her caddenin sokaðýn adý “Aziz”le baþlar. Protestanlarýn Paris’te üniversitesi vardýr. Katolik, Cizvit, Fransiskenlerin de okullarý.  Türkiye’de? Türkiye’de Saint Joseph, Saint Benoi gibi özel okullar yok mu? Adlarýnýn baþýnda “Saint” yazmýyor mu? Aziz Benoit örneðin.

“Damedisyon” nedir? Katolik rahibelerin okulu deðil mi? Saint Joseph Lisesinin bahçesinde Meryem Ana heykeli var. Neden ses vermiyorsun? Sýkýysa git bir tarikat okulu aç, bahçesine  Hazreti Ayþe’yi simgeleyen bir heykel dik, sonra da tabana kuvvet bu diyardan kaç!

Aslýna bakarsanýz siz “Müslüman olmaktan utanýyoruz” deyin siz de rahat edin biz de.

Kimliði milletler belirler

Siz istediðiniz kadar çaðdaþ yasalara sahip, üstün bir devlet yönetimi kurarsanýz kurun, ana yapýyý halkýn deðerleri belirler. Bu kaçýnýlmazdýr. Siz Aþýk Veysel’i “köylü kýyafetiyle” Ankara’nýn Kýzýlay’ýna salmazsýnýz ama “köylü milletin efendisidir” lafýna sýký sýkýya sarýlýrsýnýz. Ve tabi gün gelir köylüsü de kentlisi de yan yana yürür Kýzýlay’da. Ve... Ve hiç bir þey olmaz. Ne þeriat gelir ne de din uðruna kafalar uçar!

Küçük bir öyküyü Murat Erdin’den (CHP Nasýl Kazanýr—Murat Erdin) apartýp bu yazýya da bir noktalý virgül çakalým:

Çocuk Cizvit okuluna gider. Mezhep okuludur, eðitimi sýkýdýr derler. Neyse, çocukcaðýz derslerde Baba, Oðul ve Kutsal Ruh üçlüsünü öðrenir; kafasý karýþýr. Eve dönünce babasýna sorar: “Baba üç tane mi Tanrý var?”

Laikliði inançsýzlýk ve Allah’ý inkar etmek olarak algýlayan baba kaþlarýný çatarak oðluna bakar:

“Evladým Allah birdir... Ama biz ona inanmýyoruz!” Ardýndan da ekler, “Hamdolsun inanmýyoruz!”