Savaşmadan yok olmak!

Sosyal medyada Japon antropolog Kalyo Yasuo’ya ait olduğu yazılan bir tespit dolaşıyor. Diyor ki Yasuo: ‘Üç yıldır Türk kültürünü inceliyorum. Bir şey çokkorkunç diğeri ise çok garip. Korkunç olan, ülkedeki birkaç televizyon dizisi hariç, tamamı Türklerin kültürüne ve dinine ters. Yani batı bu ülkeyi savaşmadan yok ediyor. Garip olan ise herkes bunu biliyor ama yine de izliyorlar. Hem de anne-baba çocuklar birlikte izliyorlar.’ 

Bunları gerçekten o Japon mu söylemiş yoksa birileri ona mı nisbet etmiş orasını bilmiyorum ama tespit doğru!

*** 

Beni bu yazıyı yazmaya sevk eden de TRT-1’de birkaç sene önce yayınlanan ve birden bire yayından kaldırılan ama şu anda özel bir kanalda günlük olarak tekrar edilen Yeşil Deniz dizisi oldu. 

Kafayı dinlemek istediğimde, zaman zaman bakıyorum. 

Aileyle birlikte seyredilebilecek son derece doğal bir diziydi. 

Ege bölgemizin o şirin lehçesiyle, Anadolu insanına ayna tutan hayatın içinden bir diziydi. 

4 kafadar etrafında dönen olayları -kimi abartılar hariç- konu ediniyordu. 

*** 

Arkadaşlar arasındaki dostluk ve vefa, toplumumuzdaki aile yapısı, sokaktaki çarşı pazardaki dürüstlük, komşu ilişkileri öyle güzel tasvir edilmişti ki ‘işte budur’ dedirtiyordu. 

Yeri geliyor güldürüyor, yeri geliyor düşündürüyor, yeri geliyorduygulandırıyordu

İyi ve güzel olanı sevdiriyor, yanlış ve kötünün akıbetinin ne denli olumsuz olduğunu dizi boyunca fevkalade güzel bir şekilde yansıtıyordu. 

Toplumumuzun helal haram sınırına nasıl dikkat ettiğini hayatın içinden olaylarla seyircinin bilinç altına yerleştiriyordu. 

*** 

Sosyal hayatı kendi akışı içinde abartmadan yansıtıyordu. Ev halini, aile fertleri arasındaki ilişkiyi, sokağı, esnafı, çiftçiyi, okulu, camii, kahveyi o tatlı lehçeyle öyle güzel yansıtmıştı ki ekrana karşınızda bir dizi değil gerçek bir hayat akışını buluyordunuz. 

Gençlerin masum sevdaları da vardı, karı koca arasındaki tartışmalar, kıskançlıklar da vardı. Komşuların birbiriyle ilişkilerinin güzelliği de vardı sahtekârların toplum içinde ne denli tepkiyle karşılandıkları da vardı. 

Suça karşıjandarmanın caydırıcılığı da öğretiliyordu, öğrenci olmanın okulun ehemmiyeti de ustaca anlatılıyordu. 

Doğal mekanlar ise ayrı bir renk katıyordu diziye. 

Hülasa hem eğiten, hem öğreten hem de eğlendiren bir diziydi. 

*** 

Hele o aralarındaki hitapları yok mu güzel ahlak ancak böyle aşılanabilirdi seyreden çocuklara gençlere hatta büyüklere. 

Birbirlerine ‘gülüm’ diye sesleniyorlar. Öfkelendiklerinde ağızlarından bir küfür çıkacak zannediyorsunuz, onlar, ‘Ağzını kestiğim, ağzını kırdığım’ gibi yayıncının ‘bip’lemesine gerek kalmayacak tatlı bir konuşma dili kullanıyordu. 

Oyuncalar da son derece başarılıydılar. Oyuncu değil de bölgenin yerlisiymiş gibi bir izlenim bıraktılar. 

Tabii ki en önemlisi senaryo. Senaryo yazarını tanımam ama ‘bu kadar olur’ denecek boyutta başarılı bir senaryoydu. 

*** 

Maalesef bu dizi yarıda kesildi. Reytinge mi başka bir şeye mi kurban gitti bilmem ama TRT’nin Yeşil Deniz gibi eğiten öğreten düşündüren toplumun gerçeğini yansıtan ve Payitaht gibi tarihe ayna tutan dizileri reyting kaygısından uzak bir şekilde değerlendirmesi lazım. 

Özel TV kanallarındaki dizilerin çoğu maalesef bizim kültürümüzü yansıtmıyor. Reyting kaygısıyla, yalan, dedikodu, ahlaksızlık, adam öldürme ve benzeri olumsuzlukların özendirildiği eserler olarak çıkıyor kaşımıza. 

Haa bu arada hakkını yemeyelim ‘Arka Sokaklar’ dizisi suçluların cezasız kalmayacağı mesajını vererek suçla mücadelede önemli bir misyon ifa ediyor. 

Ama orada da genel olarak seküler bir hayat modeli öne çıkartılmakta ve toplumun moral değerlerine yok denecek kadar az yer verilmektedir! 

Hülasa, ‘Yeşil Deniz’ gibi ailecek izlenecek dizilere ihtiyaç var!