Sað yanaðýnýza bir tokat atana öbür yanaðýnýzý da çevirin.”
Luka’nýn böyle bir rivayeti var, Ýsa Aleyhisselam’a isnad ettiði. Belki baþka yerde de vardýr. Benim gördüðüm yer orasý.
Luka’da devam ediyor ibare. “Davacý olup mintanýnýzý almak isteyene abanýzý da verin. Sizi bin adým yürümeye zorlayanla iki bin adým yürüyün.”
Bu rivayetler, bende daima ‘pasif direniþ’ çaðrýþýmý yapmýþtýr.
Bazý durumlarda, anlamlý olabilir. Faydalý da olabilir. Ama, bir ‘hayat felsefesi’ olarak görülemez. Ýnsan fýtratýna aykýrýdýr.
Ýnsan, bir tokat atýldýðý zaman, hele o tokat haksýzsa, mukabele etmek ister. Gücü varsa, ikinci tokadý yememeye çalýþýr.
“Ben tokat atýyorum, hükümet öteki yanaðýný da uzatmýyor.”
Böyle bir þikayet dolaþýyor piyasada.
Güzel bir þikayet. Demek ki reçeteyi böyle yazmýþlar. Sen tezgah kuracaksýn. Üç tane vakayý, her tarafýndan usulsüzlük, hukuksuzluk atan usullerle birleþtireceksin. Seçim yaklaþsýn da bir rüzgar estireyim diye saat tutup taarruza geçeceksin. Niye bir yýl bekledin? Geçen sene yaþý tutmuyor muydu saldýrdýðýn iþadamlarýnýn, memurlarýn?
Türkiye’yi krizlerden kurtaran bir modeli, Halk Bankasý’ný niþan tahtasýna koyacaksýn. (Niye ayný pakette? Paketlemeyi baþkalarý yaptý herhalde, bizim yerli ambalajlara benzemiyor.)
Sen milletin canýna kastedeceksin.
Millet de, sana öteki yanaðýný çevirecek.
Ben, tokadý yiyince öteki yanaðýný çevirme felsefesini -býrakalým müslümanlarý- kendi hayatýnda tatbik eden bir tane Hristiyan’a bile rastlamadým.
Hatay’da, adamlarýný gönderip, Suriye’ye giden yardým TIR’ýný durduracaksýn.
Güzel, durdur.
TIR’ý durdururken, seninle birlikte çalýþan medyaya haber göndereceksin. Göz göre göre yalan haber yaptýracaksýn.
(Böyle bir ‘yol kesme’ eylemini, Muhaberat yaptýrsa, Mossad yaptýrsa anlardým. Anladým mý yoksa?)
TIR’daki yetkililer, sana öteki yanaðýný çevirecek.
Ya da HSYK, Danýþtay’a muhtýra verecek, Emniyet Müdürü’nün, tezgahý bozan Baþsavcý’nýn kellesini almaya kalkýþacak.
Adalet Bakaný da, ‘gassalýn önündeki meyyit gibi’ duracak.
Talepler böyle.
Durmaz.
Ne Bakan durur, ne Meclis.
Ýkisi de, milletin verdiði yetkiyi ve hakký korumak için ne gerekiyorsa onu yapar.
Çünkü, ‘hukukun üstünlüðü’ baþka bir þey, ‘savcý’nýn üstünlüðü’baþka bir þey.
‘Hukuk’, tezgah çeviren savcýlardan münezzehtir.
Ýzmir’de, Ankara’da, yeni bir ‘taaruz’ baþlatmýþlar.
Evet, baþlattýlar.
Arkasýndan, ayný gün, taarruzu baþlatanlarýn görev yerleri deðiþtirilmiþ.
Evet deðiþtirildi.
Baþka ne bekliyordunuz?
“Mintanýnýzý almak isteyene abanýzý da verin.”
Bunu mu bekliyordunuz?
Ondan kalmadý.
En son, MÝT müsteþarýný hapse atmaya kalktýklarý günlerde, bir miktar kalmýþtý.
17 Aralýk’ta, hepsi tükendi.
Þimdi, ne aba kaldý, ne mintan.
‘Tasfiye’ sevimsiz bir kelime. Hele, toplumun içindeki iyi insanlarý tedirgin edecek hale gelmesi, üzücü.
Bunu, Baþbakan Erdoðan’ýn Dolmabahçe’de verdiði kahvaltýda Ali Bulaç dile getirdi.
Çok netti Baþbakan’ýn cevabý:
“Bu konuda çok dikkatliyiz. Buna asla izin vermeyiz. Hukuk devletinde böyle bir þey olamaz.”
Bu, deðerli bir hassasiyet.
Peki ne olabilir hukuk devletinde?
Tezgah kuranlarýn elinden, tezgah kurmakta kullandýklarý suç aletleri alýnýr.
Hukuku kullanarak milletle oyun oynamak isteyenlerin elinden, oyuncaklarý alýnýr.
Hepsi bu kadar.
Fazlasý olmaz. Olmamalý.