Savcının mumu

Hatırlayacaksınız, Savcı Celal Kara’yı aklama misyonuna koşulmuş Can Dündar“sunuş” bölümünde şöyle bir şeyler yazmıştı: “Fuhuş ve Askeri Casusluk Davasının duruşma savcısı olarak sanıklar hakkında beraat ve cezalandırmama talep etti. Balyoz Davası’nda ise mahkemenin tensiple yakalama kararına bir üst mahkemede yapılan itirazın usul yönünden geçerli olmadığına dair kararı verdi...”

Şunu demek istiyordu Can Dündar:

Ey ulusalcılar, Celal Kara bildiğiniz “özel yetkili” savcılardan değildir, bir mensubiyetten de gelmemektedir. Tek derdi hırsızlıkları ortaya çıkarmaktır. İyi biridir. İyi biri olmasaydı, Balyoz’culara ve Askeri Casusluk Davası sanıklarına beraat ister miydi?

Can Dündar’ın “aklama” girişimine, ilk tepki, bu satırların yazarından gelmişti.

Sonra, Avukat Hüseyin Ersöz söz aldı ve Celal Kara’nın, bilakis, her iki davada da sanıkları yakan mütalaalarda bulunduğunu açıkladı.

Savcıyı aklama misyonuna koşulmuş Can Dündar hoşlanmadı bu durumdan. Hemen mikrofonunu uzattı Celal Kara’ya...

Celal Kara kendisini şu şekilde savundu: “Sayın avukatın bu yazısına bir basın açıklamasıyla ayrıntılı cevap vereceğim. Bu açıklama, diğer bazı şahıslara da cevap niteliğinde olacak. Avukat eğer iyi niyetli ise, yargılanan sanıklardan emekli Amiral Şafak Yürekli’nin bir sureti bende durmakta olan savunmasına baksın. Orada ne diyor biliyor musunuz? ‘Olabildiğince hukuk sınırları içinde kalınarak verilen mütalaadan dolayı iddia makamına teşekkür ediyoruz.’ Şimdi bunu nereye koyacaksınız? Dava bittiğinde sanıklardan Amiral Şafak Yürekli, Tamer Zorlubaş, İbrahim Sezer, kürsüde benim bulunduğum yere izin isteyip yaklaşarak ayrı ayrı teşekkür ettiler. Kendisinin bundan haberi yoksa arayıp adları geçenlere sorsun.”

Hüseyin Ersöz bu duruma ne diyecek, bilmiyorum ama savcı Celal Kara’nın “adı geçenler” diye kodladığı üç isimden ikisi, önceki gün bir açıklama yaptı ve savcıyı yalanladı: “Bizim üzerimizden kendini aklamaya çalışmasın...”

Önce, Tuğamiral Şafak Yürekli’yi dinleyelim: “Savcıya hiçbir ortamda bir teşekkür etmem asla ama asla söz konusu olmamıştır. Kararın açıklanmasının hemen akabinde duruşma salonundan çıkarken savcıyı yakaladım ve verilen hükmün bir hukuk katliamı olduğunu, aslında bu kararın subaylar üzerinden Türk Silahlı Kuvveleri’nin şeref ve itibarını zedelemek için verildiğini de içeren en şiddetli tepkiyi kendisine aktardım. Buna mahkeme salonunda bulunan herkes şahittir. Ancak, bu mutlak gerçeğin ve ifadelerin saptırılmaya çalışılarak bizim üzerimizden savcının kendisini aklama yönündeki çabalarının beyhude olduğunu, yüce Türk milleti yakında öğrenecektir.”

Bu da, Askeri Casusluk Davası’nın bir numaralı sanığı emekli Albay İbrahim Sezer’in açıklaması: “Savcı bu davada, dava boyunca sanıklara hiç bir soru sormamıştır. Benim için son duruşmaya kadar tutuksuz yargılanmam ve tahliyem için talepte bulunmamıştır. Ben ve sanıklar için bilirkişi raporu olmaması ve tanık dinlenmemesine rağmen talep ettiği onlarca yıl ceza dava dosyalarındadır. ‘Kendilerine ceza vermediğim için teşekkür ettiler’ iddiası savcının ruh halini ortaya koymaktadır. Bu beyanlarımın doğru olduğu ve aramızda geçen konuşma mahkeme görüntülü kayıtlarında mevcuttur. Kaldı ki bu savcı bu kumpası gördüyse niçin benim için 21 ay boyunca suçsuz ve haksız yere yatarken bir kez bile tahliye talebi vermemiş? Nihayetinde 15 yıl 7 ay ceza almamı sağlayan mütalaayı vermiştir.”

Demek ki neymiş?

Celal Kara ve Can Dündar yalan söylüyormuş.

Hadi Celal Kara’yı anladık... “17 Aralık darbe girişimi” açığa çıktığı için kendisini savunma gereği hissediyor.

Peki, Can Dündar’a ne oluyor?

Paralelci iddialarının hedefindeki savcıları aklayıp paklama görevi Can Dündar’a mı verildi?

Cumhuriyet gazetesinin artık böyle bir misyonu mu var?