Savunma nasıl olmalı?

Gergin günler geçiriyoruz. Karşılaştığımız olaylar sıradan bir suç sayılmıyor arkasında iktidarın olduğu söyleniyor. Savunmanın birinci şartı kimin hangi hedefe varmak istediğinin tespitidir. Görünen bazı dış güçlerin ve onlarla ortak hareket eden iç güçlerin Erdoğan’ı tasfiye etmek istemeleridir. Bu tasfiyenin sebebi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sınırları ve sosyal yapısı belirlenmiş olan ülkemizin bu durumunu değiştirmek istemesi ve bölgede güçlü hale gelmeye çalışmasıdır. Dünyadaki bazı büyük güçler Türkiye’nin bu duruma gelmesinden yana olsa bile.  Onlar da artık Türkiye’nin Avrupanın kontrolünde olmasını istemiyorlar. Bu ülkemiz için değil onların dünya üzerindeki hakimiyetini devam ettirmesinin temel şartı olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle ülkemizdeki çatışmayı sadece iç nedenlere bağlayamayız. Ülkemizde rüşvet ve suiistimal yeni bir olay değildir ancak görünen o ki bu olumsuzluklar hem teşvik ediliyor hem de iktidara karşı kullanılıyor.

Bu çatışmanın başlangıcı ve tarafları kimlerdir ve amaçları nedir? Dünyadaki bugünkü durumla ilgili şöyle bir model kurdum. Dünya üzerinde iki güç oluştu, biri küresel sermaye diğeri yaşadığımız ulus devlet yapılarıdır.. O güne kadar ulus devletler siyasetin aktörleri idi ama küresel sermaye onların gücünün hiçbir anlamı olmadığını ve kendisinin tek bir dünya yaratıp  barış içinde yöneteceğini ilan etti.

***

Türkiyede amaç nedir ve hangi araçlar kullanılacaktır? Küresel sermaye Türkiye’yi Ortadoğu’nun merkezi olarak görmekte ve bu ülkeyi ele geçirirse ulus devletlerin enerji kaynaklarını kontrol edeceğini ve kendisi için büyük bir para kaynağının da kontrolünde olacağını düşünüyor. Bilindiği gibi küresel sermaye, diğer ülkeler gibi asker dahil çok sayıda elemana ihtiyaç duymuyor, parayı bu ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde kullanıyor. İnsanlarda da en büyük arzunun refah ve parasal güce sahip olmak olduğunu biliyor ve politikalarını bu esas üzerine kuruyor.

Günümüzde dünyada ideolojiler önemini kaybetti, artık sağcı solcu çatışması önemsiz hale geldi.  Yeni çatışma İslam’la Hıristiyanlık arasında değil İslam’da mezhepler ve örgütler arasına sıkıştırıldı. Din adamları inançları nedeniyle mi yoksa dünyadaki amaçlarını gerçekleştirmek için mi, yoksa onları yönlendiren bir gücün etkisiyle mi olduğu bilinmeyen bir sebeple ayrışma yaratıyorlar. Bunun bir örneği ülkemizde oluyor. Erdoğan bir taraftan laik olmadığı iddiasıyla bazı eksenlerin eleştirisine maruz kalıyor diğer yandan da bazı İslamcı örgütlerle anlaşamadığı söyleniyor.

Erdoğan’ı tasfiye etmek isteyenler; yerine kimin gelmesini istiyorlarsa bunu kararlaştırmış olabilirler. Gelmesi istenen kişi merkez sağ eğilimli ve İslam’a karşı olumlu tavır sergileyen biri olacaktır diye düşünüyorum. Yani bu zat adeta Erdoğan’ın kopyası olacak fakat dünyadaki yerimizin de karşı tarafta olmasını sağlayacak, yani küresel sermayenin ülkemizi yerleştirmeyi tasarladığı yer olan Avrupa olmasını düzenleyecek kişi olacaktır.

Buradan şu sonuca varılır: Mücadele kişilerin kişisel özelliklerinden değil, Türkiye’nin dünyadaki yerinin farklı olmasını istemelerinden kaynaklanmaktadır. Halbuki muhalefet partilerimiz, sadece iktidar için mücadele ediyor gibi görünüyor ve dünyadaki bu mücadele ile ilgilenmiyorlar. Bu konudaki tartışmaları da gereksiz buluyorlar.