ABD Dýþiþleri Bakaný John Kerry’nin Taksim olaylarýna iliþkin açýklama yapmasý sonrasý, malum, Dýþiþleri Bakanýmýz Sayýn Davutoðlu Kerry’e bir cevap verdi ve Türkiye’nin birinci sýnýf bir demokrasi olduðunu ifade ederek bu tür dýþ müdahalelerin kabul edilemez olduðunu ifade etti.
Sayýn Davutoðlu’nun konuya yaklaþýmýna iki temel itirazým mevcut.
Birincisi, insan haklarý meselelerini, en azýndan Kerry Taksim’de yaþananlarýn bir bölümünü öyle algýlýyor, artýk bir ülkenin iç meselesi, milli egemenlik meselesi olarak algýlamanýn mümkün olamayacaðý konusu.
Bir egemen devletin iç iþlerine karýþmak baþka bir konu, gözlemlenen ya da öyle algýlanan bir insan haklarý meselesi hakkýnda uyarýda bulunmak baþka bir konu.
Bu açýdan bakýldýðýnda John Kerry’nin eleþtirilerine milli egemenlik temelli bir itirazýn çok doðru olmayacaðýný düþünüyorum; bu tür, insan haklarý ihlalleri eleþtirilerine “milli egemenlik” temelli yanýtlarýn “eski Türkiye”nin bir alýþkanlýðý, refleksi olduðu fikrindeyim.
Sayýn Davutoðlu, kanýmca, “Türkiye birinci sýnýf bir demokrasidir, bu eleþtirileriniz kabul edilemez” demek yerine, mesela ABD’ye Guantanamo’yu hatýrlatsa, insan haklarý temelli bir karþý eleþtiri ile cevap verse, ya da bu iletiþim iki gün sonra gerçekleþse idi, Obama’nýn telefon dinlemeleri skandalýný gündeme getirse muhtemelen daha doðru bir itiraz üretmiþ olurdu görüþündeyim.
Gelelim çok daha önemli bir meseleye, “birinci sýnýf bir demokrasi” olma meselesine.
Sayýn Davutoðlu’nun bu ifadesi, ne yalan söyleyeyim, bir vatandaþ olarak kulaðýma çok hoþ geliyor ama objektif gerçeklikle ne kadar örtüþüyor emin deðilim.
Geçtiðimiz on senede birinci sýnýf bir demokrasi olabilme yolunda alýnan mesafe gerçekten çok büyük, bu konuda AK Parti eleþtirilmeli ama eleþtiriler esnasýnda da insaf limitleri çok aþýlmamalý.
Ancak, bu konuda hala süren sorunlarý da görmezden gelinmesinin önce Türkiye’ye, sonra da AK Parti’ye çok faydalý olmayacaðýný düþünüyorum.
Türkiye AÝHM önünde, yaþanan iyileþmelere raðmen, en çok mahkumiyet alan ülkelerin baþýnda geliyor ve bu durum, gerçekçi olmak lazým, birinci sýnýf demokrasi söylemiyle pek uyuþmuyor.
Türkiye’de hala Genelkurmay Baþkanlýðý Milli Savunma Bakanlýðý’na baðlý deðil ve býrakýn baþka konularý, sadece bu nokta bile birinci sýnýf demokrasi imajýyla taban tabana zýt.
Sayýn Davutoðlu mutlaka yakýndan izliyordur, NATO zirvelerine hala Milli Savunma Bakaný ve Genelkurmay Baþkaný beraber katýlamýyorlar zira üye devletler içinde sadece bizim Genelkurmay Baþkanýmýz Milli Savunma Bakanýmýzýn arkasýnda oturmayý reddediyor.
Bu konuda örnekleri çoðaltmak da mümkün, hepsi çok iyi biliniyor, MGK’nýn varlýðý ve anayasal statüsü,Gerelkurmay Baþkaný’nýn yeni düzenlenen (Mayýs 2012) devlet protokolünde tüm bakanlarýn önünde oluþu “birinci sýnýf demokrasi” hedefi ile tamamen uyumsuz.
Lütfen kimse bu söylediklerime cevaben bu kurumsal durumun Türkiye’nin tarihsel gerçekliði olduðu yönünde komik itirazlar üretmesin, tarihsel gerçeklik konusuna girersek nerelere gideriz ya da gidemeyiz belli olmayabilir.
Anayasada mevcut resmi milliyetçilik tanýmlarý, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý eksenli bir laiklik, eðitimde tekelci bir yapý oluþturan tevhid-i tedrisat hep birinci sýnýf demokrasi fikri ile çeliþen þeyler.
ABD Dýþiþleri Bakaný ile milli egemenlik temelli bir tartýþma yerine bendeniz, bir vatandaþ olarak, birinci sýnýf demokrasinin önündeki engellerle uðraþmanýn hem Türkiye hem de AK Parti için çok daha yararlý olacaðýný düþünüyorum.
AK Parti’nin son olaðan kongresinde deklare ettiði 63 maddenin üzerine gidelim, bunlarý HEMEN evet HEMEN çözelim, seçim barajýný indirelim, Kenan Evren patentli Siyasal Partiler Kanunu’nu deðiþtirelim, unutmayalým, bu kanuna göre her parti Atatürkçü olmak zorunda, iþte o zaman kimse, mesela Kerry, bize insan haklarý ihlalleri eleþtirisi yapamaz kolay kolay.
Gezi memnuniyetsizliðini aþmanýn da temel yöntemi demokratik reformlara tekrar abanmak olmalý.