17 Aralýk öðleden sonra, Meclis Baþkaný Prof. Mustafa Þentop hoca telefon edip o akþam Konya’da yapýlacak olan ‘Þeb-i Ârus’ törenine (yurt dýþýnda olan) Cumhurbaþkaný Erdoðan’ý temsilen de katýlacaðýný, ‘Vaktin müsait ise birlikte gidelim’ arzusunu izhar edince, yazmadýðýmýz ve fakat icra mevkiinde olanlara ulaþtýrmamýz gereken birçok konularý konuþmak için iyi bir fýrsat olacaðýný da düþünerek, ‘Tamam’ dedim.
Uçaðýn kalkmasýný beklerken, Marmara üzerinde uçmakta olduðumuzu gördüm. O kadar sessiz olacaðýný düþünmemiþtim, doðrusu. Yolculuk 40 dakika kadar sürecekti.
Biz iki kiþilik bölümde sohbete baþlamýþtýk ki, uçuþ ekibinin þefi gelip Konya üzerinde yoðun bir sis olduðunu bildirdi. Konya üzerinde bir tur attýktan sonra Ankara’ya yöneldik. Ama yoðun sis yüzünden Ankara’ya da iniþ yapamayacaðýmýz bildirilince; Antalya’ya yöneldik…
Antalya’dan hemen yola çýkýldý ve 2.5 saat sonra Konya’ya ve programa geç de olsa ulaþýldý.
***
Mevlâna Kültür Merkezi’nin 4-5 bin kiþilik büyük salonu týklým-týklýmdý. Büyük san’atkâr Ahmed Özhan ilahîler, münacaat ve na’tlar ve de M. Celaleddîn Rumî’den ayrý olarak, Ahmed Yesevî, Yûnus vs. gibi bu yolun diðer büyükleri için yazýlmýþ kasidelerle âdetâ büyülüyordu.
Þentop Hoca, halký Cumhurbaþkaný’ný temsilen de selâmlayýp, abartýlara kaçmayan güzel bir konuþma yaptý ve sonrasýnda da semâ gösterileriyle ve Kur’an okunmasýyla program sona erdi.
***
Gelelim M. Celaledddin konusuna. Rumî, yani rum diyarýndan olan. Rûm diyarý ise yani Roma Ýmparatorluðu’nun topraklarý mânâsýnda, Anadolu için de kullanýlan bir ifade. Celâleddin, Moðol Ýstilâsý döneminde babasýyla birlikte Afganistan’ýn kuzeyindeki Belh (bugünkü Mezar-ý Þerif)’den ayrýlýp Konya’ya konmuþ bir muhacir. Müthiþ bir kabiliyet. Farsça þiirleri dudaklarýndan âdeta bir nehir gibi akýyor ve kâtipler yazmaya güç yetiþiyorlar.
O, ömrünü, ‘Hamdým/Piþtim/ Yandým.. (Ham bûdem/ Puhte þodem/ Suhte þodem’ diye özetliyor.
Onu eserlerini de bu üç devreye göre deðerlendirmek gerek. O, ayrýca, âvâm’a, /halk’a, urefâ’ya/âriflere ve sultanlara hitap ettiðini, her birisine ayrý hitab edilmesinin gerekliliðini, Hz. Peygamber (S)’in ‘Ýnsanlara akýllarýna göre hitab ediniz’ irþadýyla anlatýyor. Bu üç ayrý muhatap kesimine de ayrý bir hitap tarzý gerekir. Âvâm için anlattýklarýnda bazen müstehcenlik de vardýr ama sonunda müthiþ dersler verir: ‘Þehvet yüzünden kalkmamýþtýr’ gibi...
***
Mesnevî müellifi, Ölüm’ü bir yok oluþ deðil, fânî âlemden ebediyet âlemine geçiþ ve Allah’a kavuþma gecesi mânâsýnda ‘Þeb-i Ârus /Düðün Gecesi’ olarak niteliyor. Bir diðer deyimle ‘Ölüm’e doðuþ.’
Bu yaklaþým, dünyaya ârifâne bir bakýþ tarzýdýr. Ýnsanlar ‘ruhlar âlemi’ndeki ezel meclisinden, Yüce Yaratýcý’nýn takdir ettiði zaman diliminde dünyaya gönderilirler, ebedî olarak kalacaklarý âleme biraz azýk hazýrlamak için. Bu bakýþ açýsý, Alman ‘musteþriq’lerinden Anne-Marie Schimmel’i henüz 16 yaþýnda iken meftûn eden bir hadisrivayetinin de özüdür: ‘Ýnsanlar uykudadýrlar, öldüklerinde uyanýrlar.’
M. Celâleddin Rumî, bir mezheb imamý veya müctehid deðildir. ‘Hikmet, müminin yitiðidir, onu bulduðu yerden alýr!’ þeklindeki hadis-i nebevî rivayetinin iþaret ettiði üzere doðrularýndan faydalanýlýr, yanlýþlarý terk edilir.
***
NOT: 21 Aralýk Cumartesi akþamý Diyarbakýr’da Birlik Vakfý’nýn tertip ettiði bir sohbet toplantýsýnda, 22 Aralýk Pazar günü öðleden sonra da Diyarbakýr-Özgürder’deki bir diðer sohbette bulunacaðým, inþaallah…