Selahaddin E. Çakırgil
Selahaddin E. Çakırgil
Tüm Yazıları

Seccadelerdeki alınlarla, dim-dik..

Almanya başbakanı Angela Merkel’in İstanbul’a gelip, Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşüp gitmesinin iç ve dış dünyadaki yansımaları ve tartışmaları hâlâ da sürüyor. (İçerde, kendilerini aydın ve akademisyenler olarak niteleyen bazı kişi veya çevrelerin uluslararası kapkaranlık oyunları içinde yer almaları  ve kendi ülkeleri aleyhindeki entrika değirmenlerinin daha hızlı dönmesi su taşımaları, milâdî -19 . yüzyıl kolonyalizminin /sömürgeciliğinin köleleştirdiği toplumlardaki a aşıladığı aşağılık duygusuyla mankurtlaştırdığı, kendi halklarının değerlerine karşı şavaş açanların emperyal efendilerinden çare dilenme zavallılığının tipik bir tekrarından başka bir şey değildir ve onların kendi çocuklarına ve kendi ideolojik cenahlarının  gelecekteki mensublarına sunacakları,  utanç verici, ufûnetli bir kölelik ruhundan başka bir şey olmayacaktır; tıpkı geçmişteki öncüleri gibi..) 

Avrupa ülkelerinin kapılarını zorlayan sığınmacıların, ağır kış şartlarının şimdiden hissedilmeye başladığı orta ve kuzey Avrupa’da bir büyük insanî felaketle karşılaşmasının  eşiğinde; bu kitlelerin, Türkiye’de tutulması için -AB’nin motor gücünü ve yönlendirici iradesini temsil eden- Merkel’in Erdoğan’dan ricada bulunması ve bunun karşılığında AB ülkelerinin de Türkiye’ye gereken malî desteği sağlamaları yolunda yaptığı teklife Erdoğan’ın pek de sıcak bakmadığı anlaşılıyor.

***

Daha önce, Macaristan başbakanı Victor Orban’ın önerdiği ve ‘kiliselerde Pazar âyinlerinde Erdoğan’a dualar etmeliyiz..’ diye ele aldığı konu da buydu ve emperyalist dünyanın medya organlarında bu yaklaşım ironik bir tebessümle karşılanmıştı. Ama, sonra herbirisi aynı noktaya geldiler. İngiltere, Fransa ve diğer ülkelerin liderleri de aynı noktaya geldi ve Merkel esasen onların da temsilcisi oldu..

Ama, onlar, TC yöneticilerinin büyük ekseriyetinden gördükleri ve kendilerinin memnuniyetini esas alan bir davranışı, Erdoğan’dan bulamadılar.

Nitekim, Avrupa medyası ve resmî çevrelerinin resmî olmayan açıklamalarından anlaşılıyor ki, Erdoğan- Merkel’le görüşmesinde, psikolojik üstünlüğün Erdoğan’da olduğunun kameralara yansıtılmasından emperyal dünyanın hemen medya organları rahatsız olmuş ve Merkel’e, ‘Erdoğan’ın yüzünde, o üstten alan, gururlu mütebessim tavrın oluşmasına fırsat vermemeliydin..’ diye açıkça serzenişte bulunmuşlardır.

Halbuki o çevreler bekliyorlardı ki, Merkel, başka Avrupalı liderlere bile yaptığı gibi, Erdoğan’la da, işaret parmağıyla talimat verir bir edâ içinde konuşsundu..

***

Geçmişte, Türkiye iç siyaseti üzerine ve hele hükümet kurulamadığı dönemlerde direktifler vermeye alışmış o dünyanın bu eski alışkanlıklarını sürdürememeleri ve karşılarında güçlü şekilde yönetilen bir ülke görmeleri, Tayyîb Erdoğan farkından gelmektedir. Ki, bu durum, içerde ekonomik açıdan özellikle de orta sınıfı oluşturan sosyal kesimlerce de izlenmekte ve geçmişte hükümet kurulamadığı dönemlerde ekonominin ve günlük maişet çarklarının ne büyük zorluklarla karşılaştığını görenler, 5 aydır yeni bir hükümet kurulamadığı ve yeni bir seçim yapılmanın eşiğine gelindiği halde, ülkenin ekonomik açıdan büyük bir sarsıntı ve savrulma yaşamadığını hayretle görmektedirler.

***

Bu durum, hele de son 100-150 yıldır, ‘Duvel-i muazzama / büyük devletler’ diye bir heyula halinde isimlendirilen dünyadan esen rüzgarlara yön belirleyen ve mankurt zihniyetli çevreleri âdeta çatlatmakta..  Çünkü onların 100 yıllık tuzaklarına rağmen, parya olarak değerlendirdikleri kitlelerin temsilcisi, milletin büyük ekseriyetinin inandığı değerlerden aldığı güçle ve milletin hasret kaldığı şahsiyetli bir tavırla ülke yönetimini ellerinde tutmaktadır.

İçerdeki mâlum kesimlerin Erdoğan etrafındaki istihza ve istiskal çabaları ve hattâ alçakça hakarete varan saldırlarının sebebi de budur.