Seçimin ardýndan uzun yýllardan beri uzak kaldýðýmýz ‘koalisyon’ yine gündeme geldi. Ben de bunun üzerine Türkiye’nin koalisyonlu yýllarýný anlatan bir yazý dizisi hazýrladým. Bundan sonraki yazýlarýmda Türkiye’nin koalisyonlu yýllarýný hatýrlatacaðým. Pek çoðunun içinde yaþadým.
Genç nesillerin böyle bir tecrübeyi hiç yaþamamýþ olmalarýný dilerim. Daha doðrusu dilerdim; lâkin yeni nesiller, siyasal tecrübelerini ancak yaþayarak öðrenirler. Tarih, onlar için çok kez baþkalarýnýn baþýna gelenden ibarettir. Tarih tekerrür etmezse de, bazen benzerlikler sunabilir.
Türkiye’nin seçim sisteminin geçmiþini bilmeden, koalisyon meselesini anlamak güçtür. Türkiye, koalisyon hükûmetiyle ilk kez 1961 seçiminin ardýndan tanýþtý. O zamana kadar böyle bir þeyden haberi olmamýþtý. Bunun birkaç nedeni vardý; öncelikle 1946 sonrasýndaki siyasal hayat, esas olarak iki partili bir sistem üzerine kurulmuþtu. CHP ile DP; seçim sisteminin de yardýmýyla, hep çoðunluk iktidarý saðlamýþlardý. Ýþin püf noktasý; iki partili rejim ve seçimde uygulanan çoðunluk sistemi idi.
Çoðunluk sistemi
1946 yýlýnda yeniden baþlayan rekabetçi siyasal hayatta; seçim sistemi eskiden olduðu gibiydi. Sistemin iki önemli özelliði vardý. Bunlardan biri; açýk oy ve kapalý sayým ilkesiydi. Bu ilke, 1950 seçimi öncesinde iktidarla muhalefetin uzlaþmasý sonucunda deðiþtirildi. Ýþte o günden bu yana her seçimde kapalý küçük bir hücrede kimsenin göremeyeceði ve karýþamayacaðý þekilde oy kullanýyoruz. Oylarý da herkesin gözü önünde sayýyoruz. Yani altmýþ beþ yýldan bu yana bu toplum, serbest seçim yapýyor!
Sistemin ikinci önemli özelliði ise, seçim yöntemi idi. Bugün de pek çok ülkede uygulanan çoðunluk sistemi, Osmanlý’dan kalan bir alýþkanlýk olarak sürüyordu. Bu sistemde; seçim çevresinde seçime katýlan partilerin arasýnda birinci gelen parti, o seçim çevresinde bulunan bütün milletvekilliklerini kazanmýþ oluyordu. Eðer bir seçim çevresinde iki parti yarýþýyorsa; bu takdirde, o seçim çevresinin oy barajý, pratik olarak % 50’nin azýcýk üstü oluyordu. Yüzde elliyi geçen parti, ardýndan gelen partinin almýþ olduðu belki de çok yüksek orana raðmen, o seçim çevresinin bütün milletvekilliklerini kazanýyordu. Meselâ; bir seçim çevresinde on milletvekili çýkacaksa; birinci parti, bütün milletvekilliklerinin hepsini kazanýyordu. Bu, ‘hepsini kazan’ ya da ‘tamamýný kaybet’ yöntemi; elbette birinci partiye büyük avantaj saðlýyordu. Ýkinci parti % 49 bile kazansa, o seçim çevresinden eli boþ ayrýlýyordu.
Çok partili seçim
Þimdi bir de ayný yöntemin belirli bir seçim çevresinde; üç, hatta daha fazla partinin katýlmasý halinde olasý sonuçlarýný inceleyelim: Meselâ; CHP, DP ve Millet Partisi (MP)’nin katýldýðý ve yine faraza on milletvekili çýkaran bir seçim çevresinde; bu kez birinci partinin bütün milletvekilliklerini kazanmasý için % 50 barajýný aþmasý da gerekmiyordu. Tek turlu çoðunluk sisteminin cilveleri de burada baþlýyordu iþte… Diyelim ki, birinci parti % 38 oy oraný elde etti. Diðer iki parti de bunun ardýndan toplam % 65; ama ayrý ayrý iki parti olunca; diyelim ki % 35 ve % 28 oy oraný elde ettiler. Bu durumda birinci parti, % 50 oranýna yaklaþamadýðý halde, yine de bütün milletvekillerini kazanýyordu. Diðer iki partinin oy toplamý, ondan daha yüksek olduðu halde, son iki partiye kalan, yalnýzca sýfýr çekmekti!
Bu sistemin en azýndan teorik olarak ortaya koyduðu sonuç þu olabilirdi: Hiçbir seçim çevresinde ve ülke çapýnda % 50’yi bile bulmadan, sadece metamatiksel oy daðýlýmý sonucunda, bir parti, sadece birinci olduðu halde, bu düþük oy oraný ile parlamentodaki bütün milletvekilliklerini kazanabilirdi! Gerçi hiçbir seçimde böyle bir sonuç ortaya çýkmadý. Ama 1954 seçiminde CHP, neredeyse üç düzine kadar milletvekili ile baþ baþa kaldýðýnda; herhalde zamanýnda deðiþtirmemekte direndiði bu usûlün cilvesini bir kez daha hatýrlamýþtý!
DP’nin itirazý
‘46 seçiminden önce ve sonra DP, bu yöntemi deðiþtirmek istedi. Ona göre, bu seçim yöntemi âdil deðildi. Mecliste adaletli bir daðýlýma imkân vermiyordu; ya da vermeyebilirdi. Bu bakýmdan DP, nisbi temsil usûlünü önerdi. Bu sistem, bizim 1961 seçiminden bu yana kullandýðýmýz usûldü. Her partiye, esas olarak, o seçim çevresinde aldýðý oy kadar milletvekili kazanmaya imkân tanýyordu. Böylece ikinci ve sonra gelen partiler, yeteri kadar oy toplayabilirlerse; nisbi temsil usûlünde o seçim çevresinde kazanabildikleri oy oranýnda ya da hiç olmazsa ona yakýn oranda milletvekili çýkarabileceklerdi.
DP’nin itirazý haklýydý; daha âdil bir seçim sistemi idi bu… Ýktidarda olan CHP ise, bu itiraza aldýrýþ etmedi. Çünkü, çoðunluk sistemi, seçim çevrelerinin önemli bir kýsmýnda birinci parti olacak olana önemli avantaj saðlarken ve ona Meclis çoðunluðunu adeta otomatik olarak sunarken; CHP, birinci parti olacaðýndan da eminken; bu avantajýný yitirmek istemedi.
DP ise, bazen sanýlanýn aksine, 1950 seçiminde bile birinci parti olacaðýndan pek de emin deðildi. Bunun kanýtý, bu seçim öncesinde de nisbi temsil usûlünde diretmesi oldu. Eðer seçimi kazanamazsa, hiç olmazsa Meclis’te önemli sayýda temsilci bulundurabilmenin yolu, bu seçim sisteminden geçiyordu çünkü… CHP’nin direnci kazandý; sistem deðiþmeden kaldý.
1950 sonrasýnda
‘50 seçimini kazanan DP ise, iktidarda olduðu on yýl boyunca bir daha seçim sisteminin deðiþmesinden söz açmadý bile… Þimdi de itiraz sýrasý muhalefete, yani CHP ile MP’ye gelmiþti. 1950 sonrasýnda on yýl boyunrca bu iki parti, bu kez nisbi temsil usûlünde ýsrar ettiler. Fakat politikada avantaj kazanan tarafý ikna etmek genellikle zor olduðundan, bu kez DP, sistemin deðiþmesi konusunda direnç gösterdi. DP’nin ana argümaný; zaten bu usûlün CHP döneminden kaldýðýydý. Þimdi CHP’nin kendi getirdiði bir sistemi deðiþtirmek istemesini, DP, tutarsýzlýk olarak görüyordu. Tabiî ayný argümaný muhalefet de kullanýyordu; onlar da, DP’nin 1950 öncesindeki ana talebini ýsrarla görmemeye çalýþmasýný önemli bir tutarsýzlýk olarak sunmuþlardý. Ama sistem deðiþmeden kaldý.
Garantili sistem
Çoðunluk sistemi, âdil deðildi; doðru; fakat ne olursa olsun ülke çapýnda birinci gelen partiye Meclis’te mutlak çoðunluðu adeta garanti ediyordu. Çoðunluk sistemi, birinci gelen partinin güvenilir bir çoðunlukla iktidar olmasýný teminat altýna alýyordu. Bu bakýmdan sistemin en büyük ve esaslý özelliði, adaleti ikinci plâna alarak; aslýnda tek partili bir iktidar yapýsýný önceden garanti altýna almasýydý. 1950 sonrasýnda bu nedenle bir koalisyona ihtiyaç duyulmadý. Böyle bir kapýyý açacak seçim sistemi yoktu çünkü…
Küçük bir ayrýntý
Burada yazdýklarým ancak tarihsel olarak doðrudur; fakat teorik olarak yanlýþtýr. Daha doðrusu yanlýþ da olabilir. Çünkü, günümüz Türkiyesi’nde olduðu gibi, ülke çapýnda birinci gelen bir partinin yanýnda, belirli ve çok sayýda seçim çevresinde yine birinci çýkabilecek, ancak ülke genelinde birinci olamayacak partilerin de çoðunluk sistemi sayesinde önemli miktarda milletvekili elde etmesi her zaman mümkündür. Eðer ülke çapýnda dengeli bir daðýlým olmaz da; belirli partiler, belirli bölgelerde birinci olmayý baþarabilirse; en azýndan teorik olarak kazandýklarý milletvekili sayýlarýnýn birbirine yakýn olmalarý ihtimali de vardýr.
Bu bakýmdan parçalý yapýda siyasal rekabet, çoðunluk sisteminin bile beklenen sonucunu engelleyebilir. Yani, çoðunluk iktidarýný garanti etmeyebilir. Bu küçük ayrýntýya dikkat edilmezse; çoðunluk sisteminin mutlaka tek partili bir iktidarý garanti ettiði gibi yanlýþ bir görüþün, ülkenin siyasal ve sosyolojik yapýsýndan baðýmsýz düþünülerek, sadece matematiksel bir formül þeklinde; bu yöntemin ‘kurtarýcý’ bir sihirli formül olarak benimsenmesinin de önüne geçilmelidir.
Toplumun parçalý yapýsý, ne kadar derin ve birbirinden adeta keskin hatlarla ayrýlmýþsa; bu takdirde seçim sistemi tartýþmasýný, bir matematik kesinlik içinde ele almak imkâný güç olur. Bu durumda kabul edilecek her seçim sistemi, o ülkenin sosyolojik ve siyasal yapýlanmasýna uygun þekilde sonuç verir. Her yerde ayný sonucu vermez; veremez! Seçim sistemi tartýþmalarýnda toplumun genel ayrýþmalarýnýn nerede olduðuna da bu bakýmdan dikkat etmek gerekir. Yoksa, önceden yapýlan basit seçim matematiði, seçim sonucu ile uyuþmayabilir. Uyuþmaz diyemem; ama uyuþmayabilir!
Hiçbir matematiksel yöntem; toplumun siyasal ve sosyolojik dinamizmini önceden öngöremez ve bilemez; bilse bile, bu dinamizmin zaman içinde deðiþmesi de kaçýnýlmazdýr. Hatta seçimden seçime deðiþmesi bile mümkündür. Bunun için seçim sistemi tartýþmalarýný, ‘matematikçi’ler kadar, siyasal bilimcilerin, tarihçilerin, sosyologlarýn da yakýndan izlemesi gerekir.
HAFTAYA 1960’LI YILLARDA KURULAN KOALÝSYONLARI ANLATACAÐIM…