Yýl 1995. Erken seçim öncesinde HADEP’in seçim beyannamesinden yer alan ifadelere göz atacak olursak;
1-Rejim kendisini militarist tarzda yeniden yapýlandýrmaya çalýþarak ezilenler ve sömürenler karþýsýnda durumunu saðlamlaþtýrmaya çalýþýyor. 2-Türkiye’nin emperyalizme baðlýlýðý giderek artýyor. Türkiye emperyalist ülkelerden gelen talimatlarla yönetiliyor. 3- Emekçilerin yaþamlarýný ve geleceklerinin baþta IMF olmak üzere kapitalist ve emperyalist odaklarýn tercihlerine peþkeþ çekilmesine karþý durur. 4- Kürt sorununun barýþçýl yöntemlerle eþitlik ve özgürlük temelinde demokratik siyasi çözümünü ve birlikteliðini savunur… Vb. ifadelerin üzerinden on yýl geçti.
1995’in Türkiye’sinde 1.Maddenin haklýlýk payýnýn olup olamayacaðý bahsini bir kenara býrakýrsak, 7 Hazirandan þuana kadar ABD ve AB ülkelerinden çýkmayan HDP yöneticilerinin emperyalist ülkelerle samimiyetini artýrmaktaki ironiyi de görebiliriz. Emekçilerin IMF’ye olan baðlýlýðýný kaldýran bir siyasi irade ve onun temsilcisine yönelik söylenen hasmane sözlerin 1995’te hiçbir devlet yetkilisine söylenmemesi iþin diðer bir tuhaf yönü. Oysa 1991 yýlýnda mecliste gözaltýna alýnan ve siyasi yasaklý hale getirilen DEP’li vekillerin arabalarýndan PKK’ya ait mühimmat malzemeleri çýkmadýðý gibi sýrtýný yasladýklarýna dair aðýzlarýndan bir ifade de duyulmamýþtý. 1994’den 2003’e kadar binlerce teröristin öldürülüp yüzlerce þehidin gelmesine raðmen savaþ her hangi bir kiþinin savaþý diye de etiketlenmemiþti. HADEP’in kapatýlma aþamasý adým adým gelirken orduya bu savaþ sizinle bizim aramýzda deðil çaðrýsý akýl edilmemiþ olacak ki parti kapatmayý zorlaþtýrmak isteyen siyasi iradenin liderinin gitmesi için ilerde orduya sen karýþma uyarýsý yapýlacaktý.
2005’te kurulan ve ilk kez eþ baþkanlýk uygulamasýný DTP çatýsý altýnda kullanmaya baþlayan bu partinin o zaman eþ baþkanlarýnda olan Emine Ayna’nýn ‘Biz PKK’yý desteklemiyoruz ama terör örgütü olarak da görmüyoruz, her ikisi de Kürt sorununu barýþçýl yollardan çözülmesinden yana olup demokratik bir Türkiye Devletinden yanadýr. Bizi PKK ile birleþtiren sadece budur. Bizi ayýran nokta ise PKK’nýn silahlý mücadele etmesi, bizim ise barýþtan yana olmamýzdýr. PKK, ancak diyalog yoluyla bitirilir.’ Ýfadeleri o dönem ki Ak Parti hükümetinin barýþ sürecini baþlatma da stratejisini belirleyecekti.
Yine sonrasýnda Van DTP Ýl Baþkaný Veysi Dilekçi’nin Ak Parti Van Ýl Baþkaný Mustafa Bilici’yi ziyareti esnasýnda kullandýðý ‘PKK bu ülkenin gerçeðidir, bunu kabul etmek zorundayýz. Bizim PKK ile organik deðil duygusal baðýmýz var. Çünkü bu ülkede PKK’nýn militanlýðýný yapan ailelerimiz var. PKK militanlarý da bu ülkenin evlatlarý, devlet bunun için bir çözüm gerçekleþtirmek zorundadýr…’ ifadeleri sonrasýnda ‘Analar aðlamasýn’ sözü ile baþlatýlacak olan kardeþlik projesinin gerekçesi olarak görülecekti.
Barýþ adýna yapýlan gerçekçi tespitlerin toplum ve siyasi irade tarafýndan karþýlýk bulunmasýndan rahatsýz olunduðundan olsa gerek ki DTP Kasým 2007’de kapatýlma davasý ile karþýlaþýrken yerini 2008’de BDP’ye býracaktý. Hükümetin 2010 yýlýnda parti kapatmayý zorlaþtýran maddeyi meclise getirdiðinde BDP’li vekillerin mecliste olmamasý samimiyet testinin hayal kýrýklýðý ile noktalandýðýný ve aslýnda günümüzde yaþananlarýn habercisi niteliðindeydi. Oysa kurulan BDP’nin siyasi tüzüðünde ‘Kürt sorununu barýþçýl yöntemlerle, demokratik siyasi çözümünü ve birlikteliðini savunur’ ilkesi yer alýrken demokratik çözüm için atýlan bir adým daha boþa çýkarýlacaktý.
Hükümetin barýþ süreci adýna adýmlar attýðý sýrada PKK ve KCK hem þehirlerde hem de üniversitelerde etkin bir biçimde örgütlenme süreci baþlatýrken, 2011 seçimleri öncesinde Samsun Ladik’te iki polis, Hakkari Þemdinli ve Gediktepe’de on üç asker öldürülecekti. Yaklaþan 2011 seçimlerinde ise BDP seçim beyannamesinde ‘Hiç birimizin otuz yýl sürecek bir savaþa, kaybedilecek bir cana ve servete tahammülü kalmamýþtýr… Barýþ için iktidar baþta olmak üzere tüm kesimlerin siyasi ve ekonomik rantlarý bir kenara býrakýp samimi bir yaklaþým ile çözüm iradesi ortaya koymalarý gerekmektedir’ ifadelerine yer verecek ve yine gerçekte samimiler mi acaba diye düþünmeden sürecin devamýndan yana hükümetin adým atmasýna sebep olacaktý. Lakin çok geçmeden 2012’de özerklik ve kurtarýlmýþ bölge hamlesi ile kan akmasýna sebep olan örgüte karþý BDP tarafýndan dur ihtarý yapýlmasý akla getirilmeyecekti.
7 Haziran seçimlerinde HDP’nin musluklardan kan akan afiþlerinin yaný sýra ‘… Barajý aþamazsak benim meskenim daðlardýr daðlar’ yazýlý pankartlarý bir defa daha barýþ adýna Türk toplumunda HDP’nin mecliste olmasýnýn ehemmiyetini sorgulatacaktý. Seçim sonrasýnda yaþananlarýn ise mesken deðiþtirmede pek de samimi olmayan bir örgütün aslýnda bir siyasi partiyi kullandýðýný gözler önüne serecekti.
Her seçim öncesi HDP ve onun temsil ettiði zihniyetin seçim bildirisinde barýþ güvercini olup kanatlanarak uçmasýyla umutlanýyoruz. Seçimlerden sonra ise yeni doðacak-doðmuþ bebekleri babasýz býrakan zihniyetin utanmadan yalanlarýna da þahit oluyoruz. 1 Kasým seçimlerinde yine barýþ güvercini olup kanatlanan zihniyetin beyanannamesinden bir gün sonra Nusaybin’de Ahmet Sönmez adlý bir vatandaþýn kurþuna dizilmesine ve ayný gün iki askerin kaçýrýldýðýný da öðreniyoruz. Yýllardýr yaþanan süreçte ‘Ýnadýna HDP, inadýna barýþ’ diyenlerin aslýnda dertlerinin‘Ýnadýna terör, inadýna kan’ olduðunu göremiyoruz. Bir seçim öncesi son üç ayda öldürülen sivil, asker ve polislerin kanlarý ellerinize bulaþýrken hangi yüzle hala barýþ kelimesini kullanabiliyorsunuz? Bu sorunun sizler için pek önemi yok ama yine de soralým; yine bir seçimde alkýþlar önüne kanlý ellerinizle mi çýkacaksýnýz?