Seçimler ve Türkiye

Geçtiðimiz hafta sonu iki komþumuzda ve Fransa’da seçimler yapýldý. Yunanistan’da iki köklü parti, PASOK ve Yeni Demokrasi, krizin bedelini ciddi oy kayýplarýyla ödedi. Ermenistan’da ise iktidardaki Cumhuriyetçi Parti, þaibeli de olsa, yerini korudu. Ýki ülkenin de dýþ siyasetinde ve Türkiye ile olan iliþkilerinde büyük bir deðiþiklik beklenmiyor.

Yunanistan’da Yeni Demokrasi önderliðinde milli birlik hükümeti kurulacak ve hükümet tasarruf yaparak krizden çýkýþýn yöntemlerini arayacak, Ermenistan da eskiden olduðu gibi Türkiye’nin imzaladýðý protokolleri uygulamaya geçirmesini bekleyecek.

Asýl deðiþiklik Fransa-Türkiye iliþkilerinde yaþanacak. Oylarýn yüzde 52’sini alarak Cumhurbaþkanlýðý’na seçilen Sosyalist Francois Hollande’ýn pek çok açýdan Türkiye’ye farklý bakacaðýný söyleyebiliriz. En azýndan Nicolas Sarkozy gibi Türkiye’yi Kapadokyalý olarak adlandýrmayacak, ýrkçý nedenlerle AB dýþýnda tutmaya çalýþmayacaktýr.

Bu doðal olarak Türkiye’nin yarýn AB üyesi olacaðý anlamýna gelmez. Ancak Fransa’daki seçimler Avrupa coðrafyasýnda liderliðin deðiþebildiðini, bu deðiþikliklerin bizimle olan ikili ve çok taraflý iliþkilerin önündeki kategorik engelleri ortadan kaldýrabileceðini göstermektedir. Türkiye bu deðiþimi iyi deðerlendirmek zorundadýr.

***

Fransa-Türkiye iliþkilerini zedeleyen en büyük sorun 1915’de yaþanan büyük insanlýk trajedisine bakýþtan kaynaklanmaktadýr. Fransa 2001 yýlýndan bu yana, baþka pek çok ülke gibi, bu trajediyi soykýrým olarak adlandýrmakta, zaman zaman çýkartmayý denediði yasalarla da inkarýný suç haline getirmeye çalýþmaktadýr. Türkiye ise bu trajedinin varlýðýný kabul etmekte ama tanýmýný reddetmektedir.

Türkiye’nin inkarla baþlayýp iskelet sayýmý ile devam eden ve günümüzde 1948 Soykýrým Önleme Sözleþmesi’nin 2. Maddesindeki niyet kavramýnda kilitlenen bir resmi görüþü oluþmuþtur. Bu görüþe göre soykýrým suçunun maddi unsurlarý var olsa dahi, Ýttihat-Terakki yöneticileri Ermenileri Ermeni olmalarýndan dolayý ölüme göndermemiþtir.

Yani, Tehcir kararý savaþ sýrasýnda cephe gerisinde çýkan ve çýkabilecek ayaklanmalarý önlemek amacýyla alýnmýþtýr. Dolayýsýyla da bir suç varsa bu suçun adý “soykýrým” olamaz. 1915 trajedisine soykýrým etiketi yapýþtýrýlmasý kabul edilemez. Kabul edilmesi için çalýþanlara karþý mücadele edilmesi gerekir, bu amaçla ülkelerarasý iliþkilerin gerilmesi, hatta Türkiye’nin kendi çýkarlarýna zarar vermesi göze alýnabilir.

***

Türkiye’nin artýk gelenekselleþmiþ olan bu pozisyonu hukuken, siyaseten ve tarihi gerçekler açýsýndan doðru bir pozisyon bile olsa yanlýþ anlaþýlmakta, tartýþmanýn gerilimi içinde Türkiye’yi inkarcý konumuna düþürmektedir. Yýllarýn þartlanmýþlýðý ve demokrasi eksikliði günlerinin konuyu tabulaþtýrmasý yüzünden iç politikada prim yapan bu duruþ, Türkiye’nin son 10 yýlda benimsemiþ olduðu tüm deðerlerle çatýþmaktadýr.

Yapýlmasý gereken Türkiye’nin diðer acýlarý gibi bu acýyý da sahiplenmesi, 24 Nisan anmalarýný baþkalarýna býrakacaðýna kendi törenlerini düzenlemesidir. 1915 yýlýnda ölenlerin anýsýna bir yerlere abide yapýlmasý, her yýl o abidenin önünde törenler düzenlenmesi Türkiye’yi küçültmez, büyütür. Üstüne yapýþýp kalan inkarcý yaftasýndan da kurtulmasýný saðlar.

Bugün Avustralyalýlarla, Yeni Zelandalýlarla, Ýngilizlerle, Fransýzlarla birlikte Gelibolu’da törenler düzenleyebiliyorsak, ayný þeyleri Ermenilerle de yapabiliriz. Bu Türkiye’yi ne soykýrým suçunu kabul etmeye zorlar, ne de I. Dünya savaþý sýrasýnda Ermeniler tarafýndan dillendirilen toprak taleplerini haklý çýkartýr. Sadece üstümüzdeki baskýnýn hafiflemesine, baþta Fransa olmak üzere, pek çok ülkeyle iliþkilerin normalleþmesine, hepsinden önemlisi de toplumsal demokratik zihniyetimizin geliþmesine yardýmcý olur.