Seçmeli hutbe

Kemalizmin müesses nizam olarak doludizgin yol aldığı, her on yılda bir, rutine bağlanmış darbelerle sistemin açıklarının kapatılıp pekiştirildiği geçen yüzyılın altmışlı, yetmişli, seksenli yıllarında geçti çocukluğum, gençliğim. Resmi olarak "Kürt yoktur"lu yıllar. İşte o yıllarda bizim köyün camiinde Kürtçe vaazlar verilir, hutbenin büyük kısmı dini usul gereği Arapça, bazı öğüt bölümleri de Kürtçe verilirdi. Her Cuma, babam camide dinlediği vaazı, hutbeyi gelip evde ailenin camiye gidemeyen fertlerine anlatırdı.

Köye resmi bir görev için gelen memurların yanında mutlaka Kürtçe bilen biri bulunurdu, çoğunlukla Türkçe bilmeyen köylülerle iletişim kurabilmek için. O da yoksa bizzat muhtar o görevi yapardı. "Kürt yoktu" ama en azından köylerde Kürtçe konuşulmasına, camilerde Kürtçe hutbe okunmasına müdahale edilmezdi.

Bunlar geride kaldı. Artık Kürt var. Kürtçe televizyon var; günde yirmi dört saat yayın yapıyor. Üniversitelerde Kürdoloji bölümleri var; lisans, lisansüstü ve doktora eğitimi Kürtçe veriliyor buralarda. Seçmeli de olsa orta öğretimde Kürtçe dersleri var.

Ancak bürokrasinin bu konuda devletin politikalarına yeterince ayak uyduramadığını, hatta eski alışkanlıklarından kurtulamadığını gösteren örneklere rastlayabiliyoruz. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı seçmeli Kürtçe dersleri için yeterli sayıda öğretmen atamıyor bir türlü.

Pandemi döneminde Sağlık Bakanlığı İstanbul havaalanına koronadan korunma ile ilgili bazı yönlendirici levhalar asmıştı birçok dilden. Bu diller arasında "Kürtçe yoktur" diye bayağı eleştiriler yöneltilmişti bakanlığa. "Niye Kürtçe yok, Kürtlere bulaşmıyor mu korona?" diye açıklamalar dolaşıyordu sosyal medyada. Sonra aynı bakanlık, Elazığ'da açılan bir hastanede bilgilendirme amaçlı dövizlerde Kürtçeye de (Kurmancî- Zazakî- Soranî) yer vermişti. Birçok kimse gibi ben de bu adımdan dolayı tebrik etmiş, teşekkürlerimi sunmuştum.

Birkaç gün önce Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Hoca, X platformunda bundan sonra hutbelerin dijital ortamda Türkçenin yanı sıra İngilizce, Rusça, İspanyolca... Gibi sekiz ayrı dilden verileceğini duyurdu. Doğal olarak "neden Kürtçe yok?" diye tepkiler yükseldi. Hatta bu sefer de "Kürtler Müslüman değil mi, cumaya gitmiyorlar mı, yoksa Ruslardan onlara yer kalmıyor mu?" türünden muhabbetler dolaşmaya başlamıştı sosyal medyada. Ben görmedim, sanırım "Kürtçe resmi bir dil olmadığı için yer verilmemiş" diye bir savunma yapılmış.

Diyanet, devlet bürokrasisinde yer alan resmi bir kurumdur. Görev ve yetkilerini kanunlar çerçevesinde yürütür. Devlet politikasının Kürtlere, Kürtçeye yönelik olumlu ya da olumsuz yansımalarının sorumluluğunu Diyanete yüklemek haksızlık olur.

Ancak Diyanetin de bürokrasinin diğer bütün kurumları gibi devletin değişen politikalarına göre konum alması yine kanunlar gereğidir. Bir kurum, devletin değişen politikalarına rağmen ya hantallıktan ya da başka bir sebepten dolayı herhangi bir konuda adım atmıyorsa, bu durum bir takım soru işaretlerine yol açar. Hatta birçok samimi Müslüman Kürt, Kürtleri İslam'dan uzaklaştırmaya yönelik uluslararası planı göz önünde bulundurarak bu tembelliği iyi niyetli de bulmayabilir.

Bu konuda isimleri değiştirilen köylerin istemesi durumunda eski isimlerinin iade edileceğine ilişkin uygulama örnek alınabilir mesela. Okullardaki seçmeli dersleri emsal sayarak "Seçmeli hutbe" (cemaatin isteğine bağlı) uygulamasına geçilebilir. Kanunun dışına çıkılmamış olur.

Üstelik kitaba, sünnete, kıyas-ı fukahaya ve icma-i ümmete de aykırı olmaz.