Seçmen kararını verdi ve emperyalizme iç siyasetin labirentlerinde pusula veren–sözde- parlamenter sistemi tarihe gömdü. İki darbe sürecinde (27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980) ortaya çıkan anayasalarla yapılandırılmış melez bir sistemdi. Artık bitti. Emperyalizmin, bu ülkeyi kontrol edebilmek için seçmenden yüzde 50+1 alacak birini bulması gerekiyor, “bilge” millet buna izin vermez.
Seçmen, sistemin yeniden yapılandırılması görevini de 2009’da Davos’ta yaşanılan “one minute”den bu yana emperyalizmin saldırılarıyla mücadele eden R.Tayyip Erdoğan’a verdi. Seçmenin “cumhur ittifakı”na Meclis’te çoğunluğu sunması “milli beka” algısının yüksek olduğunu, FETÖ-PKK ile mücadele konusunu da bir kırmızı çizgi olarak değerlendirdiğini gösterdi.
Seçmenin kararı özetle budur, “mesaj” laflarıyla siyasi yorumculuğu salçalayıp milletin kafasını meşgul etmenin de gereği yoktur.
Seçmen kararını mesaj gibi değerlendirmek,yeni siyasi hataların da yolunu açar, sonuçları kendine göre yontma eğilimini doğurur. Tipik örnek, Kılıçdaroğlu’nun seçimin tek mağlubu olarak AK Parti’yi göstermesidir. Sonu ne yazık ki,siyasal şizofrenidir.
Seçmenin kararından sonraki 48 saat içinde kendini gösteren 3 hatalı duruşu hemen mercek altına almazsak, geleceğe yeni sorunlar taşımış oluruz.
Bir,Muharrem İnce’nin bu ülkede belirleyici siyasetin yüzde 30+1 ile değil 50+1 ile yapıldığını derhal kavraması gerekiyor. Aldığı oy oranının Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracağını söylemesi sağlıklı bir analiz değil, bu yaklaşım, muhalefet seçmeninin yine, siyasi gerçekçilikten uzak beklentilere yönelmesine ve yeni hüsranlarına yol açabilir. Bu tür hatalar, “Beyaz Türkler’in sıradan faşizminin” derinleşmesinden başka bir işe yaramıyor, artık toparlanın.
İki,AK Parti Teşkilat Başkanı Mustafa Ataş’ın seçim sonrası coşkulu teşekkür mesajları yayınlaması, siyasi pragmatizm örneğinden başka bir anlam ifade etmez. Zafer, R.Tayyip Erdoğan’ındır. AK Parti’nin düşünmesi gereken Erdoğan’a oy vermiş 5 milyon seçmenin neden partiye oy vermediğidir. Yüzde 7’lik oy kaybıyla Meclis’te çoğunluğu kaybetmiş bir partiden söz ediyoruz, kimse, Erdoğan’ın gölgesine sığınmaya kalkmasın. Seçmen, partideki herkeste FETÖ ile mücadelede “Erdoğan kararlılığını” aramaktadır. Testinin kırılacağını seçimden önce söylemiş (http://www.star.com.tr/yazar/uzlasma-erdoganin-intiharidir-zorlamayin-yazi-1353810/) bir AK Parti dostu olarak gelinen noktanın “başarı” olarak değerlendirilmesini endişeyle karşılarım.
Üç,MHP ve lideri Bahçeli’ye, siyasette geniş manevra alanı tanıyan ana zemin, “Yenikapı ruhu”dur. Bahçeli, 15 Temmuz ihaneti sırasında ve devamında çok doğru bir yerde durmuş, Ülkücü hareketin “milli beka” mücadelesinin içinde yer almasını sağlamıştır. AK Parti ile geliştirilen ittifak, Erdoğan’a yapılmış –sokak ağzıyla- bir “kıyak” değil, milliyetçi hareketin zaten olması gereken yerde konumlanmasından ibarettir. Bahçeli, emperyalizme ve onun üzerimize saldığı iki proje örgüt FETÖ-PKK ile canı pahasına mücadele eden Erdoğan ile birlikte olmayacaktı da, nerede olacaktı?... HDP’yi Meclis’e taşıyan CHP ile mi? Seçmen kararını “biz olmadan Erdoğan hareket edemez” noktasına taşıma işaretleri, MHP açısından riskli bir tutumdur, çıkarılan her sorun sosyal-siyasal güven kaybına neden olur.
Seçmen kararı açıktır: Birlikte çalışın!.. Bu kararı kim görmezden gelirse, yakın tarihte seçmene de hesabını verir, bir dost uyarısıdır.