Birbirini çaðrýþtýran, bir bakýma tamamlayan kavramlar vardýr. Bana kalýrsa þehir ve entellektüel de bu türden. Þehirsiz bir entellektüel veyâ entellektüelsiz bir þehir tasavvur etmek kolay deðil. Bunun neden böyle olduðunu anlamak için bu iki kavramýn neler ifâde etdiðine bakmak yerinde olur:
Bir kere “entellektüel” ve “aydýn” kavramlarýný karýþtýrmamak gerek. Aydýn, çaðýnýn en doðru ve saðlam bilgileriyle donanmýþ, dolayýsýyla “aydýnlanmýþ” kiþidir. Eskiden de yine ayný mânâda “münevver” deniliyordu. Tenevvür etmiþ, aydýnlanmýþ kimse. 18. Yüzyýl’da “Aydýnlanma Çaðý” dediðimiz zaman diliminin diðer dillerdeki karþýlýklarý da hep ayný köklerden: Almancasý “das Zeitalter der Aufklärung” , Fransýzcasý “le Siècledes Lumières” , Ýspanyolcasý “el Siglo de la Luz” ve Ýngilizcesi “the Age ofEnlightenment” gibi. Hepsi ýþýkla, aydýnlanmayla ilgili kelimeler.
Ama her “aydýnlanmýþ” kiþinin, her aydýnýn illâ “entellektüel” olmasý gerekmez. Yine eksik olduðunu bile bile entellektüelin en kýsa ve doðru tanýmýný ben þöyle yapýyorum: Entellektüel kendini bütün dünyâdan sorumlu hisseden kiþidir. Bir tür meczub yâni. Ama dünyâ da zâten biraz bu meczublarýn yüzü suyu hürmetine duruyor demek yanlýþ mý?
Öte yandan siz adama en iyi okullarda çaðýnýn en doðru bilgilerini verirsiniz ama o tutar, ne bileyim, eroin kaçakçýsý olur, para uðruna câsus olur, þu olur, bu olur. Lütfen yanlýþ anlaþýlmasýn, entelektüel de bâzen câsus olabilir ama o bunu para uðruna deðil bir fikir uðruna yapar. Bâzý Alman entellektüellerinin Ýkinci Cihan Harbi’nde sýrf demokrasiler kazansýn diye kendi Nazi diktatörlükleri aleyhine câsusluk yapmýþ olmalarý gibi. Tabii bu iþi para için yapanlar da olmuþdur ama onlar en fazla “aydýn” idiler. Çünki entellektüel, ister objektif olarak doðru, ister yanlýþ, bir düþünceyi son haddine kadar düþünen ve sonuçlarýna da katlanan insandýr. Entellektüel, korkusu aðýr bassa dahî, eðer gerektiðine inanýyorsa, yabancý bir ülkeye câsusluk eder. Kendini sâdece vatanýndan deðil, bütün dünyâdan sorumlu hissetdiði için! Bir bakýma “ideolojiler çaðý” olan 20. Yy.’da bunun Almanya dýþýnda da sayýsýz örnekleri görülmüþdür.
Bununla berâber entellektüel dediðimiz insan türü gerçi her konuyu enine boyuna inceleyip vardýðý sonuçlar doðrultusunda konuþur ve davranýr ama her vesîleyle bu sonuçlarý tekrar kontrol etmekden de geri kalmaz. Yâni entellektüel bu baðlamda anadan doðma “revizyonist”dir.
Tabii ki entellektüel olmanýn temel þartlarýndan biri de önce aydýn olmakdýr. Yoksa, kendinizi bütün dünyâdan sorumlu hissetseniz bile, doðru bilgileriniz olmadýðý için yanlýþ bir yola da sapabilirsiniz.
Þehir kavramýna gelince bundan anladýðýmýz, beþeriyetin þu âna kadar geliþtirdiði en yüksek düzeydeki “yaþam çevresi”dir. Zâten “medeniyet” kelimesinin de Arabca “medîne” (þehir) kelimesinin bir türevi olmasý tesâdüfî deðildir. Medeniyetin ancak þehirlerde teþekkül edebileceði fikrinden çýkmadýr. Bu bakýmdan þehir entellektüelin
tabii hayat sâhasý olarak karþýmýza çýkar. Çünki þehir, karakteri gereði ayný zamanda en karmaþýk ve en çetrefil hayat tarzýnýn da yürürlükde olduðu bir çevredir.
Çölden entellektüel çýkmaz, peygamber çýkar!
Peygamber “Hiç þübheniz olmasýn ki...” diye baþlar.
Entellektüel ise “Þübhe bir nûra doðru koþmakdýr!” diye bitirir.