
Yalova'daki operasyon sırasında DEAŞ terör örgütünün gerçekleştirdiği saldırı sonucunda üç polisimizin şehit olması, milletçe yüreğimizi dağlamıştır. Bu elim hadise, yalnızca güvenlik güçlerimize yönelik bir saldırı değil; aynı zamanda toplumumuzun ortak yaşam iradesine, hukuka ve barış içinde bir arada yaşama kararlılığına yönelmiş alçakça bir teşebbüstür. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize sabır diliyor; bu saldırıyı ve tüm terör eylemlerini en güçlü ifadelerle kınıyoruz.
Siyaset bilimi perspektifinden bakıldığında terörizm, salt fiziksel şiddet üretme pratiği değil; korku yaratma, toplumsal güveni aşındırma ve devlet-toplum ilişkisini zayıflatma stratejisidir. Terör örgütleri, asimetrik güç ilişkileri içinde meşruiyet üretmek için sembolik hedefleri seçer; güvenlik görevlileri bu nedenle hedef alınır. Amaç, devletin egemenlik kapasitesini sorgulatmak ve toplumsal dayanışmayı parçalamaktır. Bu yönüyle terör, Thomas Hobbes'un "güvenlik yoksa düzen de yoktur" tespitini tersinden işletmeye çalışır: Kaos üreterek siyasal düzeni sarsmak.
TERÖRE KARŞI DEVLET AKLI, MİLLETE KARŞI SORUMLULUK
Ancak modern siyasal teoriler bize şunu öğretir: Devletlerin terörle mücadelesi yalnızca güvenlikçi önlemlerle değil, toplumsal sözleşmenin güçlendirilmesiyle başarıya ulaşır. John Locke'un vurguladığı gibi, bireylerin devlete rızası, temel hakların korunması ve adalet duygusunun pekişmesiyle mümkündür. Bu bağlamda terörle mücadele, hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik ve vatandaş-devlet güveninin birlikte tahkim edilmesini gerektirir. Güvenlik güçlerimizin fedakârlığı bu sözleşmenin sahadaki en somut tezahürüdür.
Kopenhag Okulu'nun "güvenlikleştirme" yaklaşımı, terör tehdidinin olağan siyasal süreçleri aşan acil bir mesele olarak ele alınmasını açıklar. Ne var ki bu yaklaşım, toplumun tamamını kapsayan bir dayanışma diliyle desteklenmediğinde kalıcı sonuç üretmez. Sosyal sermaye kuramının işaret ettiği üzere, toplumsal bağlar, ortak değerler ve karşılıklı güven, kriz anlarında direnci artırır. Milletçe kenetlenmek, terörün hedeflediği psikolojik etkiyi boşa çıkarır.
ŞİDDETİN DİLİ SUSAR, MİLLETİN BİRLİĞİ KONUŞUR
Türkiye'nin yakın tarihi, terörle mücadelede birlik ve beraberliğin belirleyici olduğunu defalarca göstermiştir. Etnik, mezhepsel ya da siyasal farklılıklar üzerinden ayrıştırma çabaları, terör örgütlerinin en sık başvurduğu yöntemlerdendir. Buna karşı en etkili panzehir, kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışı ve ortak kader bilincidir. Şehitlerimizin hatırası, bu bilinci diri tutan ahlaki bir pusuladır.
Sonuç olarak, Yalova'daki saldırı karşısında verilecek en güçlü cevap; hukuka bağlı, kararlı ve bütüncül bir mücadele ile milletçe kenetlenmektir. Terör, ne amaçlarsa amaçlasın, bu topraklarda birlik ve beraberliği yenemeyecektir. Aziz milletimiz, acılarını dayanışmaya dönüştürerek, şehitlerinin emanetine sahip çıkmayı sürdürecektir.