Fadime ÖZKAN
Fadime ÖZKAN
fozkan@stargazete.com
Tüm Yazıları

Şehre ihanet, insana ihanet

Çocuklara ev çizin dendiğinde istisnasız hepsi tek katlı ev çiziyor. Ağaçlar arasında, mavi göğün altında.

Ama hemen tamamı bir apartman katında oturuyor bu çocukların. Bırakın apartmanın ağaçlarla çiçeklerle çevrili olmasını, muhtemelen çoğunun sokağında bile ağaç yok. Üzerinde ot bitsin için, bir avuç toprak yok. Sabahları kuş sesiyle uyanmak, yaza doğru ıhlamur kokusuyla sarılıp sarmalanmak ne demek, bilmiyorlar. Bu gidişle bilmeyecekler de.

Nüfusun yüzde 92’si artık şehirlerde yaşıyor ve şehirlerimiz giderek daha fazla kendi kendimizi hapsettiğimiz çirkin beton hapishaneleri andırıyor.

Bilhassa İstanbul’da sokakların çoğu karşılıklı beş-on katlı bitişik nizam apartmanlardan oluştuğu için dar ve derin kanyonlar gibi. Bahçesiz, kaldırımsız, güneşsiz... O apartmanlarda oturanlar gökyüzünü görebilmek için mutlaka başını camdan dışarı uzatmak ve yüzünü göğe çevirmek zorunda. Ufku, göğü, gönlü çirkin yapılarla işgal edilmiş vaziyette.

***

Kentsel dönüşüm başladığından beri sağlıksız binaların yerini depreme karşı daha dayanıklı binalar alıyor. Bu iyi. Dönüşümün vakit kaybetmeden, kimsenin canı yanmadan tamamlanması hayati öneme sahip. Deprem bekleyen bir şehir sonuçta İstanbul…

Lakin devasa bir şehri neredeyse bütünüyle elden geçirirken ve bambaşka bir şehir kurmak gerçekten mümkünken, sonuç bu mu olmalıydı? Müteahhitler dışında kimse mutlu değil sonuçtan. Niçin semt semt, sokak sokak imar kararı alırken şehrin bütününü gören ve aynı dokunun parçaları olduğu gerçeğini gözeten bir plan yapılamadı? Bağlamdan kopartılan bir yapılaşmanın akıldan ve estetikten yoksun olacağı neden, nasıl öngörülemez? Bu mudur şehir tasavvurumuz, ihya anlayışımız, bu mudur elden gelen?

Şehir içinde yol ve otopark sorununu çözmeden yüksek kata izin vermenin yanlış iş olacağı nasıl bilinmez? Mimari estetik bir yana, zaruri gerçeklik nasıl bu kadar es geçilir. Siyasi öngörüden de mi yoksun buna izin veren belediyeler? İnsanların 3 dakikalık mesafeyi yarım saatte alamadıkça öfkesini nereye kime yansıtacağını zannediyorlar acaba.

***

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki açıkladı geçen gün. Her daire için bir otopark yeri şartı geliyor. Gecikilmiş olsa da, bu iyi. Peki ya yeşil alan ve çocuk parkı eksikliği ne olacak? Müteahhitlere her daire, hiç olmazsa her kat için bir ağaç dikimini şart koşmak için ne olması bekleniyor?

İstanbul’da planlanan büyük kent ormanlarının sokak aralarında yokluğu hissedilen yeşil alan ihtiyacına cevap vereceğini sanmak büyük hata.

Hafta sonunda, boş vakitlerde yürümek, bisiklete binmek, temiz hava almak için az-çok bir mesafeyi kat etmek normal karşılanabilir ama çocuğunuzun yarım saatliğine dışarı çıkması, yaşlıların ağaç gölgesinde dinlenmesi gibi yakın çevrenizde karşılanması gereken gündelik ihtiyaçlara cevap vermeyeceği aşikâr.

Belediyelerin en kolay savsakladığı talep bu galiba... Hal bu ki insana yakışır bir şehir ve yeşil alan ihtiyacı önceki yıllara göre hızla arttı ve “tabii” olana duyulan istekle birlikte yeni kentlilerin belirleyici özelliğine dönüştü bu talep. Bunu ıskalayan, talebi azımsayan parti kaybeder. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde sergilediği dikkat, hatta "İstanbul’a ihanet ettik, ben de sorumluyum" özeleştirisi bir milat olsun artık. Zararın neresinden dönülse kârdır.

Cari yerleşim düzeninde yeşil alan yoksa bile kentsel dönüşüm sayesinde her şey yıkılıp yeniden yapılırken hiç değilse birkaç sokakta bir, bir apartman arsası kamulaştırılıp altı katlı otoparka, üstü yeşil alan ve oyun parkına çevrilsin.

Çocuklarımızın giderek daha kilolu olmasının tek nedeni hormonlu/genetiği bozuk yiyecekler olmasa gerek. Hareketsizlik de mühim sebep. Sokakta parkta koşup enerjini atmayan çocukların evde bilgisayar başında yağ bağlamasından da sorumluyuz hepimiz.

Ecdadının kurduğu şehirlerle, taşa ahşaba işlediği güzelliklerle, kurdu kuşu düşünen ince fikirleriyle övünen bir milletiz ama göz göre yıkıcı bir kabalığa teslim ettik güzelim şehirlerimizi. Şehre yapılan kötülük, insana yapılmıştır hal bu ki.