Tarikat adý altýnda menfaat devþirip dini duygularý sömürenlerden birinin ahlaksýzlýðý ortaya çýkýnca cemaat ve tarikat tartýþmasý tekrar baþladý.
Bu tartýþmalardan Selefiler de nasibini aldý. Hem seküler kesimden hem de dindar camiadan Selefilerle ilgili kamuoyunu ürkütecek açýklamalar yapýldý.
Seküler kesim için Selefi ya da cemaat önemli deðil, dini olan her þeye karþý önyargýlý olduklarý için DAÝÞ ve benzeri terör örgütlerine eleman devþirdiði gerekçesiyle Selefiliðin güvenlik sorunu olduðuna vurgu yapýldý.
Televizyon programlarýna reyting dopingi saðlayan bir ünlü hoca da bir buçuk seneden beri Selefilerin silahlandýðýný iddia ederek seküler kesimin iddiasýna destek vermiþ oldu.
Tabii kamuoyu ister istemez þu soruyu sordu: Her iki kesim de açýk bir tehdide iþaret ederken devlet neden ilgilenmiyor?
Oysa devletin istihbarat örgütlerinin bu türden yapýlanmalarý takip etmemesi mümkün deðildir. Hele de silahlanma söz konusu ise; hele de bu guruplardan DAÝÞ’e iltihak eden elemanlar devþiriliyorsa.
Bununla birlikte hafta içinde Ýçiþleri Bakanlýðý bu iddialarý ciddiye aldýðýný ve o gruplarý takip ettiðini açýkladý ve de o hocanýn da bilgisine baþvuruldu.
Ne bilgi verdi orasýný bilemem ama ben 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftasý olduðu için konunun Diyanetle ilgili tarafýna temas etmek istiyorum.
Medyada ve siyaset dünyasýnda Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý (DÝB) üzerinden din aleyhtarlýðý yapanlar var maalesef. DÝB’in selefi düþüncenin yayýlmasýnda görevini yapmadýðý ve ihmalkâr davrandýðý dolayýsýyla birinci derecede sorumlu olduðu iddiasý var.
Bu iddiayý yapanlarýn büyük çoðunluðu da din hakkýnda ciddi bilgisi bulunmayanlardan teþekkül ediyor!
DÝB’in eleþtirilecek çok yönü ve eksiði var ama bu hususta eleþtirenlerin DÝB’i bilmediði anlaþýlýyor.
Bu kesimin, ‘Türkiye’deki dini düþünceyi DÝB belirleyip yönlendiriyor ve yönetiyor’ þeklinde bir eksik ve yanlýþ kanaati var.
DÝB’in Cuma hutbeleri ve vaazlar dýþýnda düne kadar topluma hitap eden bir aracý yoktu. Belki buna sadece kendi mensuplarýnýn okuduðu dergiyi ilave edebiliriz.
Cuma namazýna gidip hutbe ve vaaz dinleyenlerin Selefi akýmýna kapýlacaðý iddiasý gülünçtür. Çünkü selefiler DÝB’e baðlý camilere gitmezler. DÝB’e baðlý camilere gidenler de Selefilere karþý zaten önyargýlýdýr.
Son zamanlarda Diyanet TV yayýna baþladý, orada da selefi propagandasý yoktur. Selefi akýmýn lehinde ya da aleyhinde bile olsa bu TV kanalýnýn izlenme oranýna baktýðýnýzda yukardaki iddialarýn ikna edici olmadýðý anlaþýlýr.
Peki, neden son zamanlarda selefi akýmýn güçlendiði gözlenmektedir?(Uzmanlar yüzde birlerden dörtlere çýktýðýný söylüyorlar.)
Bunun bence en temel sebebi, toplumun inancýný ve düþüncesine þekillendiren eðitim sistemimizde verilen dini bilgilerin eksikliði yetersizliði hatta yokluðu bile diyebiliriz.
Düþünün ezici çoðunluðu Müslüman olan ülkenin okullarýndan Sahih (doðru) Ýslam’ý öðretmiyorsunuz, sonra da Selefi akýma kapýlanlarýn ve kimi sapýk düþünce ve inançlara teslim olanlarýn sorumluluðunu DÝB’e yüklüyorsunuz.
Hem tarikat ve cemaat adý altýnda din sömürüsü yapanlarý hem Selefilik adý altýnda militan yetiþtirenleri tanýyabilmek ve sakýnabilmek için kiþinin Sahih Ýslam’ý bilmesi gerekir.
Bunun yolu da eðitimin her kademesinde seviyesine göre kuþaklarý doðru dini bilgi ile mücehhez kýlmaktýr.
Hem okullarda çocuklara yeterli dini bilgiyi vermeyeceksiniz hem de o çocuklar büyüyüp bir akýma kapýlýnca DÝB’i sorumlu tutacaksýnýz.
Bu kabul edilemez.
DÝB’in en fazla yapacaðý þey, Cuma hutbelerinde ve TV kanalýnda halký uyarmaktýr. Cumaya gitmeyen veya Diyanet TV’yi izlemeyenler ne olacak?!
Okullarda nasýl ki okuma yazma öðretiliyor nasýl ki toplama çýkarma iþlemleri öðretiliyor, coðrafya tarih öðretiliyor ayný þekilde hayatý boyunca sapýklýklara karþý kendini koruyacaðý gerçek Ýslam’ý öðretmek de þarttýr.
Bir TV programýnda konu tartýþýlýrken muhatabým “Herkes açsýn dini Kurandan öðrensin” dedi. “Nasýl?” diye sordum “Mealinden okusun” dedi.
Ýþte tam da Selefi denilen akýmýn yolu budur. Onlar da ayný þeyi söylüyorlar ve dinimizi sadece Kuran ve Hadislerden öðrenelim diyorlar.
Kuran ve hadis ilimlerini, fýkýh ve hadis usulünü bilmeden, 14 asýrlýk Ýslami ilimlerdeki geliþmeyi ve birikimi yok sayarak, müctehid tanýmayan, mezhep imamýný ciddiye almayan, sadece Kuran ve hadis okuyup amel etmeye kalkýþanlar var ya, iþte onlar DAÝÞ gibi örgütler elinde birer militana dönüþüyorlar.
Çözüm gayet basit Kuraný da hadisi de 14 asýrlýk ilmi birikim çerçevesinde okumak ve anlamak lazýmdýr.
Her Müslümanýn Kuraný ve hadisleri baþtan sona kadar bu þekilde okuyup bitirmesi mümkün olmayacaðý için 14 asýrlýk birikim sonucu süzülmüþ bilgilere baþvurmak gerekir.
Bir Müslümanýn Müslüman olarak hayatýný sürdürmesi için gerekli itikadi bilgileri Fýkhý Ekber gibi Tahavi gibi Þerhi Emali gibi Sahih Ýslam’ý anlatan kitapçýklardan öðrenebilir. Bunlarý okuyan hiç kimse sapýklara þeyh diye itibar etmez, peþinden gitmez. Ameli konularda da yine süzülmüþ bilgiler halindeki ilmihalleri okuyarak doðru bilgiyi ulaþabilir.
Ýþte bu noktada DÝB’in yeterli kaynak sunduðunu söyleyebiliriz. DÝB eski baþkanlarýndan Ömer Nasuhi Bilmen merhumun Muvazzah Ýlm-i Kelam kitabýný okuyanlar itikadi sapýklýklardan kendilerini koruyabilirler. Yine merhumun Ýslam Ýlmihali’ni okuyanlar da ibadetlerini doðru biçimde yapmayý öðrenmiþ olurlar.
Efendim ben Kuraný ve hadisleri de okumak istiyorum diyenler için de DÝB yeterli kaynak oluþturmuþtur.
Hep yazýp söylüyorum. 20. Asýrda iki büyük tefsir yazýlmýþtýr. Biri Mýsýr’da Seyyid Kutup tarafýndan yazýlan Fizilal-il’Kuran, diðeri ise Elmalýlý Hamdi Yazýr’ýn hazýrladýðý Hak Dini Kuran Dili tefsiridir.
Elmalýlý tefsiri diðerine göre daha ilmidir. Bu tefsirin bir özelliði de Cumhuriyetin fabrika ayarlarýnýn yürürlükte olduðu dönemde Atatürk’ün onayýyla yazýlmýþ olmasýdýr. Elmalýlý hocanýn talebesi Erzurumlu Mustafa Necatüddin hocadan ders alýrken dinlemiþtim, Atatürk’ün, “Getirin bakalým hoca neler yazmýþ.’ diyerek zamana zaman tefsiri okurmuþ.
Bu tefsire dindar camiadan bu güne kadar bazý ilmi mütalaalar dýþýnda ciddi bir itiraz duymadým. Atatürk’ün onayýyla yazýldýðý için Atatürkçü kesim de itiraz etmiyor. Hatta Atatürk kendi parasýyla yazdýrdý diyerek sahip çýkýyorlar.
Ýþte ben bu yüzden çeyrek asrý aþkýn bir zamandan beri ilkokuldan üniversite son sýnýfa kadar bu tefsirin ders kitabý olarak okutulmasýný ve böylece yeni kuþaklara Sahih Ýslam’ýn öðretilmesini tavsiye ediyorum.
Bu kitabý DÝB basmýþtýr.
Hadis konusunda da yine o dönemde Tecridi Sarih Muhtasarý diye sahih hadisler yazýlýp açýklanmýþtýr ama DÝB bu konuda Mehmet Görmez hoca zamanýnda Hadislerle Ýslam adý altýnda 7 ciltlik muazzam bir kitap hazýrlamýþtýr.
Kuraný anlamak isteyen Elmalýlý tefsirine hadisi anlamak isteyen de Hadislerle Ýslam kitabýna baþvurabilir.
DÝB bence Sahih Ýslam konusunda yeterli kaynak eser vererek görevini yapmýþtýr.
Ancak kurum içi eðitimlerle din görevlilerini bu konuda daha duyarlý hale getirebilir.
Tabii ki en büyük görev de bu hususta kuruma elaman yetiþtiren Ýmam Hatip Liseleri ve Ýlahiyat Fakültelerine düþmektedir.
Hem Ýmam Hatip liselerinin hem de ilahiyatlarýn müfredatýnýn bu hususta gözden geçirilmesi gerekir diye düþünüyorum.
Selefi akýma mensup þahýslarýn silahlanýp silahlanmadýklarý konusu güvenlik birimlerinin ilgi alanýna girer. Toplumun ve devletin güvenliðini temin istikametinde bu oluþumlarý takip etmek onlarýn görevidir.
Ancak, devlet inanç ve ifade özgürlüðü baðlamýnda kimsenin düþüncesine engel olamaz. Kiþi selefi de olabilir, baþka bir dine de baðlanabilir.
Fikri akýmlarý yasaklayarak veya kurumlarýný kapatarak mücadele edilmez.
Fikri akýma karþý fikirle ve ilimle cevap verilir!