Sen, ben, o, hepimiz sorumluyuz!

Dün toplum ve ümmet olarak bayram yapmayı hak etmediğimizi yazmıştım. 
Evet, fert fert bazı yükümlüklerimizi yerine getirsek de toplum olarak ümmet olarak üzerimize terettüp eden kimi sorumluluklarımızı (kifai ve ayni farzları) ihmal etmenin olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz. 

Bazı sorumluluklar fertlere değil topluma ya da ümmete terettüp eder. Toplumun bir kısmı yerine getirirse geri kalanı sorumluluktan kurtulur. Hiç kimse yerine getirmezse ya da eksik yerine getirilirse toplum ve ümmet olarak hepimiz sorumlu oluruz. Buna İslam literatüründe farz-ı kifaye diyoruz.

***

Hep cenaze namazı misal olarak verilir ötesine geçilmez.

Bu sorumluluğu hayatımıza aksettirdiğimizde ortaya İslam’ın hayatı kuşatan her zaman ve mekan için geçerli mükemmel bir sistem olduğu hakikati çıkar.

Kısaca farz-ı kifaye, Müslümanların ihtiyacı olan uzman, kurum ve ürünün yerli olarak karşılanması diye tarif edilebilir.

***

İhtiyacımız olan bütün uzmanları yetiştirmek toplumun üzerinde ki bir vecibedir.

Doktor, mühendis, öğretmen, asker, polis itfaiyeci, terzi, tasarımcı,  tamirci, senarist, yönetmen, diplomat, pilot, hukukçu, siyasetçi,  gazeteci, sanayici v.b.

Meşru ihtiyaç alanındaki bütün uzmanlıkları sayabilirsiniz.

İhtiyacı karşılayacak oranda bu uzmanların ve elemanların yetiştirilmesi farz-ı kifayedir.  İhtiyaç kapatılıncaya kadar toplum olarak sorumluyuz.

Bu sorumluluk her ferdin imkan ve kabiliyetine göre değişkenlik arz eder.

***

Aynı durum ihtiyaç duyulan tüm kurumlar için de geçerlidir. Müslümanların ihtiyacı olan hastane, üniversite, cami, okul, fabrika, kışla, karakol, liman, havaalanı, spor tesisi ve ihtiyaç duyulan diğer bütün kurumların ihtiyacı karşılayacak oranda tesisi farz-ı kifayedir. İhtiyaç karşılanmazsa farzı ayna dönüşür ve herkes fert fert imkanı dahilinde mesul olur.

Müslümanların ihtiyaç duyduğu ürünler için de aynı kuralı işletebilirsiniz.  Müslümanların ihtiyacı olan ilaç, kamera, kağıt, kalem, toplu iğne, top, tüfek, tank uçak, motor, gemi,  bilgisayar, telefon ve aklınıza gelen her tülü meşru ihtiyaç ürününü Müslümanların yerli olarak üretmeleri farz-ı kifayedir. Yeterli miktarda üretilmişse toplum fertleri sorumluluktan kurtulur,  üretilmemişse ve hala gayr-i Müslimlerden ithal ediliyorsa fert fert her mümin imkanına göre sorumludur.

***

Biz sadece şu farz-ı kifayeyi iyi anlayıp hayata geçirsek, sünnetullah gereği yer yüzünün hakimi Müslümanlar olurdu. Ve ümmet olarak şu içinde bulunduğumuz kaos ortamı ve batının sinsi senaryoları yerini huzur ve adalete terk edebilirdi!

Yaradanımız, yeryüzünün hakimiyetini yeryüzünü kalkındıranlara vermeyi değişmez bir kanun (sünnetullah) olarak vaz etmiştir.

Bugün yeryüzüne batı dünyası hakimse bunu sadece askeri güçle izah etmek makul değildir. Kullandığınız eşyanın kaçta kaçı yerli bir bakın ve dünyaya kimin hakim olduğuna siz hükmedin. Sadece cebimizde taşıdığımız telefonlar bile batının bize hükmetmesi ve bizi her an takip altına alması için yeterlidir!

Evet yeterli uzman yetiştirmek, kurum tesis etmek ve üretim yapmak sıradan bir düşünce olmayıp müminler için aynı zamanda bir inanç meselesidir. Bu fiziki ihtiyaçları karşılamak manevi sorumluluk meselesidir.

İslam hayattır!

Cumanız mübarek olsun.