Sen de ecdadının hamam geçmişiyle övün

Hadi itiraf edelim: "Ecdat" sözcüğü ironi yapmaya çok müsaittir... İçinde "ecdadımız" geçen bir ifade de, kaçış nedenidir... Biri, "ecdadımıııız" diye nutuk atmaya başlayınca, dudaklarda ister istemez alaycı bir kıvrım oluşur.

Güleriz...

Sadece retoriğe değil...

Sözcüğü kullanma hakkını elinde bulunduran politik tavır alışa da güleriz.

Çünkü, banal kasaba politikacılarının, sağ gösterip sol vuran yarı aydınların, "Batılıymış gibi" yaparak cehennem geçmişten kurtulacağını sanan Beyaz Türklerin elinde çürütülmüş, içeriğinden boşaltılmıştır.

Bu, atalarımız bir "mizah öznesi" olduğu için değil, birileri onu bu hale getirdiği için böyle olmuştur.

Bu işte, birazcık "resmi özendirme" de var elbette...

Eski düzene son verip yeni bir düzen kuranların, daha doğrusu yeni bir statüko (yeni bir paradigma) inşa edenlerin, ecdat sözcüğünün aldığı halden memnun olduklarını hatırlatmaya gerek yok...

Çünkü, ecdadın kötülüğü ve bir mizah malzemesi haline gelmesi, aynı zamanda "cehennem geçmiş"ten "cennet geleceğe", yani "Cumhuriyetin nurlu ufuklarına" geçişi simgeler. "Eski"nin kötülüğü, "yeni"nin iyiliğidir ve her zaman "kurulmakta olan"ın yararınadır.

Bu böyledir...

Süreç içinde, bir "muhit ve zümre

baskısı" da ortaya çıkmıştır...

Ecdadınla övünme, gülerler.

Eskiyi kutsama, gerici ve çağdışı derler.

Fütuhat edebiyatı yapma, dalga geçerler...

Nitekim öyle olmuştur.

Bir tarih gerçekliği olan "fütuhat", cumhuriyet elitlerinin, "Bihruz" karakterli yarı aydınların, geçmişinden utanan zır cahillerin katkılarıyla, de-facto faşizme dönüştürülmüştür.

Bu zavallılara birazcık araştırma yapmaları önerilir...

Biraz sözlük karıştırsınlar, biraz İlber Ortaylı, biraz Halil İnalcık, biraz Kemal Karpat, biraz Mustafa Armağan okusunlar. Hammer'i zaten okumazlar... Öyle iddia edildiği gibi "vandal" duygularla fütuhata kalkışılmadığını, hiçbir zaman ve hiçbir yerde "de facto faşizm" kurulmadığını göreceklerdir.

İste efendim, her yere kılıç zoruyla girilmiş...

Her yere kılıç zoruyla girilmedi.

Birçok kale, birçok kent savaşsız fethedildi.

Fütuhat demek, "kılıçla adam doğramak" demek değil...

Slav uzmanı İlber Ortaylı'ya sorun, nereye nasıl girildiğini size anlatsın.

İyi ama, Notaras "İstanbul'da kardinal külahı görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim" diye bir laf etmemiş ki... Hangi kaynakta yazıyor bunlar?

Bırak Notaras'ı... Böyle bir laf etmemiş olsa ne yazar?

Sen otur önce "İstanbul'un fethi"nin nasıl gerçekleştiğini; Rumeli ve Batı Anadolu'daki hangi Bizans unsurlarının fethe destek verdiğini (destek ve asker verdiğini), "Latin baskısı"ndan bunalan hangi Ortodoks çevrelerin bu fethi özendirdiğini araştır, konu hakkında bilgi sahibi ol, sonra çık konuş ve ecdat makarası yap. (Hiç değilse Ahmet Ümit'in romanını oku yahu...)

Notaras'a atfedilen sözün hangi tarihsel gerçekliğe istinat ettiğini öğrenmek istiyorsan, Niyazi Berkes'in "Patrikhane ve Ekümenlik" isimli kitabını (risalesini) okuyacaksın.

İncecik bir kitaptır... Bir saatini bile almaz.

Kaynak Yayınları'ndan çıkmıştır.

Osmanlı sarığının "Ortodoks dünyası" açısından niçin "kurtuluş" sayıldığının öyküsü, otuz iki kısım tekmili birden, bu kitaptadır.

İyi söylüyorsun da sayın yazar, ecdadımız aynı zamanda hamamlarda, oğlanlarla... Tövbe estağfurullah.

Olabilir.

Biz ecdadımızın "fetih" geçmişiyle övünelim, siz de "hamam" geçmişiyle övünün.

Denge sağlanmış olsun.