Sen de holdingin cici gazetecisisin, ne farkın var diğerlerinden?

Başbakan’ın “cici gazetecileri” var... Bütün seyahatlere onlarla gidiyor. Bazı cici gazeteciler Başbakan’ın yanağını okşuyor... Zaten her devirde iktidarların cici gazetecileri olmuştur. Bu dönemde de mebzul miktar cici gazeteci var. Başbakan onlarla rahat ediyor. Soruları, onlara sorduruyor. Uçağına onları alıyor...

Son zamanlarda “fikir adamı” muamelesi görmek isteyen bir gazeteci ağabeyimizin yazdığı “fikir yazısından” (!) bir bölüm okudunuz...

İsmi Hasan Cemal...

İsterseniz önce şu “cici” nitelemesi konusunda bir anıştırma yapalım:

Işık içinde yatasıca, İlhan Selçuk çok severdi “cici” sözcüğünü.

Çok sık kullanırdı.

Parlamenter demokratik sistemi aşağılamak/itibarsızlaştırmak istediğinde (bunu sıklıkla isterdi) hemen “cici” sözcüğünü çıkarırdı heybesinden. Demokrasi fikriyatından hoşlanmadığı için de, “demokrasi” sözcüğünün başına mutlaka “cici” yaftasını kondurur, “devrimci” bir tamlama oluştururdu.

Seçimle gelmiş iktidarlar “cici demokrasi”nin suç ortaklarıydılar, devrilmeliydiler İlhan Selçuk’a göre... İlaveten, cici demokrasi külliyen ortadan kaldırılmalı, yerine halkın iktidarı kurulmalıydı. Bu da, ancak askeri bir darbeyle mümkündü.

İlhan Selçuk, bu amaçla, “Madanoğlu cuntasına” asker yazıldı.

Etrafındaki gençlere de (Doğan Avcıoğlu’nun talimatı çerçevesinde) birtakım “görevler” verdi.

Bu görevlilerden biri Hasan Cemal ağabeyimizdi. “Cici demokrasi”ye karşı Devrim gazetesinde mücadele yürütüyordu. (Hikâyesini, “Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım” adlı kitaptan okuyabilirsiniz.)

Hasan Cemal anakronik “cici” sıfatını yeniden tedavüle sürdü.

Meslektaşlarına karşı kullanıyor.

Bir vakitler, “cici” kategorisindeki gazetecilerden biri olduğunu, Erdoğan tarafından “Hasan abi” diye taltif edildiğini, bütün uçaklarda kendisine yer bulduğunu unutmuş görünüyor.

Sadece Erdoğan’ın mı cici gazetecisiydi?

Kenan Evren’in de cici gazetecisiydi. (“Karşıymış gibi” yaptığına bakmayın...)

Turgut Özal’ın da cici gazetecisiydi.

28 Şubat’ta “dava arkadaşlığı” yaptığı Demirel’in de cici gazetecisiydi.

Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in de cici gazetecisiydi.

Bazı komutanların da cici gazetecisiydi... (Bkz. “Üst düzey bir general beni aradı, dedi ki...” diye başlayan yazıları.)

Darbe akim kalmasaydı, Madanoğlu’nun da cici gazetecisi olacaktı. Belki darbe hükümetinde görev alacaktı.

Şimdi bir holdingin cici gazeteciliğini yapıyor. Uçaktaki koltuğunu kaptırdığı için de acayip öfkeli...

Daha önce de yazmıştım:

Hasan Cemal ağabeyimiz, Gezi sürecinden sonra, Koç Holding’e kol kanat geren yazılar yazdı, hükümetin bu grubu yok etmeye çalıştığını ileri sürdü.

Hayır, elbette Hasan Cemal’den, “Ülkenin en büyük sermaye grubu niçin kapitalizmden ve piyasa ekonomisinden hoşlanmıyor? Niçin devletçiliği özlüyor? Niçin sürekli Türk solu tarafından korunup kollanıyor?” sorusunun cevabını istemiyorum.

Şunu söylesin:

Koç’un iştirakleri denetim dışı mıdır?

Her yıl binlerce şirket denetleniyor, bir şey olmuyor da, Koç denetlendiğinde neden “ülkenin huzuru” kaçıyor?

IMF’ye olan borcumuz azaldığında, Hasan abi Milliyet’teki köşesinde şunları yazmıştı: “IMF ile bir an önce anlaşma yapılmasında fayda var. Çok gecikildi. Geçen mayıs ve haziranda yapılmış olsaydı, Türkiye’ye 40 milyar dolar gelebilirdi. Şimdi ancak 20 milyarda kalacağız. Güncel soru: IMF ile anlaşma kapıda mı? Öyle gözüküyor, süreç hızlandı. Bir bankacı şöyle dedi: İlle de yumurtanın kapıya dayanması mı lazım? Bu yola daha önce gitseydik, çok daha iyi olurdu.”

 

Hasan abi burada, tabiri amiyane ile “kıtır” atıyor.

Bunları ona “bir bankacı” söylemedi...

Koç söyledi.

Daha doğrusu, Mustafa Koç’un söylediklerini köşesine taşıdı ve Tamer Korkmaz’ın ifadesiyle, “Bir an önce IMF ile anlaşma yapmazsan sandıkta bitersin” demeye getirdi.

Mustafa Koç da, o günlerde (Aralık 2008), IMF’yle en az 30 milyar dolarlık yeni bir anlaşma yapılmasını öneriyor, Türkiye’nin ancak bu şekilde rahatlayacağını ileri sürüyordu.

Bugün IMF’ye muhtaç değiliz ama Türkiye çok “rahatsız...” 

 

Daha doğrusu, “huzursuz...” 

 

Koç’un, “alınsın, yoksa batarız” dediği 30 milyar doları Başbakan elinin tersiyle ittiği için mi?

Holdingin “cici gazetecisi” olmaya azmetmiş Hasan Cemal’in buna bir cevabı var mı?