Sen savaþa gitmezsen

Efendim, helikopter PKK ateþi sonucu deðil teknik ârýzadan düþmüþ!!!

Yerseniz...

Kaldý ki böyle bile olsa bunu “PKK’ya laf yetiþtirmek” maksadýyla açýklama görevi bir ülkenin, hele Türkiye gibi “büyük devlet” olduðunu iddia eden bir ülkenin genelkurmay baþkanýna mý düþerdi, ona mý düþmeliydi?

Senin Genelkurmay Baþkanlýðý olarak bir basýn büron yok mu?

O basýn bürosunda çalýþan herhangi bir üsteðmenin bulunmuyor mu?

Varsa iki lafý bir araya getirmekden âciz mi?

Sen Genelkurmay Baþkaný olarak PKK gibi, kendi ifâdenle ve bence de, bir terör örgütünü “muhâtab” kabûl edersen o zaman geriye muhâtab kabûl edemeyeceðin kim kalýyor?

Mâdem öyle o zaman “95’li Piyâde Teðmen” olarak ben de Zât-i Âlîlerine bir soru yönelteyim:

Paþam, 25 yýl önce bu iþ baþladýðý zaman bakanlardan biri PKK’yý “Üç beþ pezevenk” olarak nitelemiþ ve Ahmet Altan da buna dayanarak bir haber kaleme almýþdý: “Dünbilmemne kýrsalýnda güvenlik kuvvetleriyle çatýþmaya giren bir grup pezevenkden üçü etkisiz hâle getirilmiþ, dört pezevenkse teslîm olmuþdur.”

Þimdi benim merâk etdiðim, 25 senedir bu “pezevenklerin” sayýsý, o kadarý “etkisiz” hâle getirilmesine raðmen acabâ neden bir türlü azalmak bilmediði gibi üstelik artma istîdâdý bile gösterir? Bu iþde muhtemelen bir “iþlem hatâsý” olamaz mý? Acabâ haþmetli devletimizin beyin takýmý 25 senedir, aslýnda 75 küsur senedir, mevzuu anlamakda mý zorlanýyor ve bu yüzden problemi çözmek yerine (zâten doðmasýna da sebebiyet verdiði gibi!) daha da mý içinden çýkýlmaz hâle getiriyor?

Nasýl terennüm ediyordu Hümeyrâ Ablamýz daha o vakitler:

“Bir kördüðüm ki içim Çözdükçe dolanýyor.”

 

Paþam, eðer bu sualime tatmîn edici bir cevab vermezseniz, bakýn gözüm kör olsun ki çok kýrýlýrým!

Kestâne kebab,

Acele cevab...

Þimdi bir yandan cevâbý beklerken bir yandan da son duruma bir göz atalým:

Benim izleyebildiðim kadarýyla Devlet-i Aliyye þimdiye kadar bu Sûriye konusunda ne istediyse ve ne öngördüyse hep aksi oldu.

Týpký Irak konusunda olduðu üzere!

Her iki ülkede de “bölünme tehlikesi” bizim (ne diyorlardý?) “kýrmýzý çizgilerimiz”i teþkîl ediyordu.

Her iki ülke de bölündü!

Eðer Sûriye bölünmedi kanaatindeyseniz bu yazýyý zâten artýk okumayýn!

Baþka bir “kýrmýzý çizgimiz” ise bu iki ülkede Kürdlere “özel statü” verilmesiydi.

Göstere göstere aldýlar ve daha da almaya devâm ediyorlar!

“Türkiye büyük devletdir! Onun için teennî ile ve aðýrbaþlýlýðýný muhâfaza ederekdavranýr.” palavrasýyla hem hâlihazýrdaki “Büyüklerimiz” hem de selefleri Türk yöneticilerinin dünyâyý doðru analiz edebilme yeteneksizliðine kýlýf uydurdular.

Ama þunu hesâba katmadýlar ki Türk Halký “sâkinlik” ile “miskinlik” arasýndaki farký ayýrdetmekden âciz deðildir!

Ne demiþdi Bert Brecht (1898-1954):

 

“Tasavvur et, meselâ savaþ çýkmýþ ama kimse gitmiyor...”

 

Barýþ havârîleri bu lafdan pek hoþlanýrlar!!!

Ama cümlenin devâmý olduðunu ya bilmeyecek kadar câhildirler ya da kasden bilmezden gelirler:

“...O zaman savaþ sana gelir...”