Sende bir zekâ sorunu mu var?

Efendim, Ahmet Kekeç’le Yılmaz ÖzdilHDP düşmanlığında buluşuyorlarmış. Teoride karşıt cephedeymişler ama pratikte aynı hedefe ateş ediyorlarmış. (Sosyal medya ifrazatları...) 

Biri de (Aydın Doğan’ın garsonluğuyla taltif edilen biri), “Ebleh faşist” diye yazmış... Eski sütun komşusu ve dava arkadaşı Yılmaz Özdil’e küfrediyor:

İşte efendim Yılmaz Özdil ölü Kürt canların arkasından “bunlar katırdır” diye yazdı, o bir faşisttir, o bir eblehtir, şöyledir böyledir... İyi de, Yılmaz Özdil bu yazıyı yeni yazmadı ki! O zaman (birlikte çalıştığınız dönemlerde) tepki gösterecektin. O zaman “faşist ebleh” diye saydıracaktın.

Bu faşist, dün de sizin faşistinizdi, bugün de sizin faşistiniz...

Birlikte postal yalıyordunuz.

Harika e-muhtıra güzellemeleri yapıyordunuz.

Mutluydunuz...

Bugün de mutlu olmamanız için bir neden yok.

Peki, ben? HDP düşmanlığında Yılmaz Özdil’le mi buluşuyorum? Aynı cepheye mi düştük? Ruh ikizi mi olduk? Teorik düşmanlığı, “pratik kardeşliğe” mi dönüştürdük?

Daha önce de yazdım... Televizyon programlarında da açık açık söyledim. HDP düşmanı değilim. HDP’nin barajı aşmasını bir felaket olarak görmedim. Görmem. Yılmaz Özdil’in yaklaşımını da asla onaylamam. Yazdıklarım ve söylediklerim arşivde kayıtlıdır.

Sadece şunu söyledim (ki, hâlâ aynı görüşteyim):

HDP barajı aşsa da problem, aşmasa da problem...

Barajı aşıp parlamentoya girdiklerinde ne yapacaklarını (daha doğrusu, ne yapmayacaklarını), Eş Başkanları marifetiyle deklare edip duruyorlar. 

Bir anayasa değişikliğine katkı sunmayacaklar, iki başlı icra görüntüsüne son vermeyecekler, “adem-i merkeziyet” esasına dayalı bir “yerel yönetimler” düzenlemesine “evet” demeyecekler, “yeni Türkiye” imajını pekiştirecek demokratik düzenlemelere onay vermeyecekler ve “Erdoğan’ı başkan yapmayacaklar, başkan yapmayacaklar, başkan yapmayacaklar...”

Buna mukabil Diyanet İşleri Teşkilatı’nı kaldıracaklar. Eşcinsel evliliğe onay verecekler. “Kemalist ıslah ve tedip programını” Kürdistan’a getirip bütün Kürtleri çağdaş eğitimden geçirecekler. Zorunlu askerliğe “dur” diyecekler ama çocukları dağa kaçırılıp PKK’ya asker yazıldığı için eylem yapan anaları “MİT ajanı” ilan edecekler.

Barajı geçmemeleri durumunda olabilecekleri de (yine Eş Başkanları marifetiyle) şu şekilde açıklıyorlar: “Sokakları kontrol edemeyiz... Belki dağa çıkarız. Belki parlamentoyu Diyarbakır’a taşırız. Bakarsınız, işgal yıllarında olduğu gibi, Ankara hükümetine benzer bir kurarız... Canımız ne isterse onu yaparız.”

Görüldüğü gibi, barajı aşsalar da problem, aşmasalar da problem...

HDP’nin barajı aşmasını felaket olarak değerlendirmedim, değerlendirmem ama bu partinin başındaki şahsı, elinin kanıyla siyasete yeltendiği ve şımarıkça laflar ettiği için, siyaset adına büyük bir felaket olarak görürüm. Hâlâ öyle görüyorum ve bu şantaj siyasetçisinin sandığa gömülmesini istiyorum. Meşrudur, yasaldır, haktır...

Bir çift söz de, Aydın Doğan’ın garsonluğuyla taltif edilen şahıs için söyleyip, bu bahsi kapatayım.

Buyuruyor ki arkadaş (AK Parti’ye yönelik olarak): “Size ne oluyor da, barajın altında kalsınlar, çok süper olur diyorsunuz? Bunların barajı aşmaması demokrasinin lehine olur diyorsunuz? Bütün işi gücü bırakmış, HDP barajı aşmasın diye dört dönüyorsunuz?”

Bu çocuğun bir “zekâ sorunu” var galiba.

Elbette muarız parti, “HDP barajı aşmasın” diyecektir.

Nasıl ki HDP AK Parti’nin başarısız olmasını istiyorsa, AK Parti de HDP’nin başarısız olmasını isteyecektir. Siyasi rekabet bunu gerektirir.

Peki, size ne oluyor da bütün gazetelerinizi ve televizyonlarınızı HDP’nin emrine tahsis edip, “HDP barajı aşsın” diye dört dönüyorsunuz? Bütün işi gücü bırakmış, Demirtaş pazarlaması yapıyorsunuz?

Saz çaldırdınız. Takla attırdınız. Kucağına çocuk verip “bıcı bıcı” yaptırdınız. Her kılığa soktunuz adamı.  

Sizin derdiniz nedir?