Şener Şen niçin susuyor?

Bu ülkede bunca sorun varken, Şener Şen neden susuyormuş? Sinemacı olarak hepimizin sevgilisi ancak o kadar acı günler geçiriyormuşuz ki, bir iki cümle edebilirmiş.

Bunu, Nebil Özgentürkadlı şahıs söylüyor...

Kendisine yönelebilecek eleştirilerin önünü kesmek için de, “Bunu Şener Şen’i çok sevdiğim, ona çok değer verdiğim için söylüyorum” diye ekliyor.

Nebil kimdir?

Müktesebatı nedir, hangi derinlikten bakmaktadır, toplumun hangi kesimi adına konuşmaktadır? Bilmem...

Bir iki kez, “toplumsalcı duyarlı sanatçı” ses tonuyla televizyonda şiir okurken görmüştüm. Bir de, yaptığı bir belgeseli izlemiştim. Konu ve ayrıntılar aklımda kalmamış... Ünlü yönetmenimiz Ali Özgentürk’ün de bir yakını oluyormuş galiba. Olabilir.

Nebil Özgentürk, “suskunluğu” ve “münzevi bir hayatı” seçen Şener Şen’i ne adına yargılıyor bilmiyorum ama “çok sevdiğini” söylediği sanatçıyı korunağından çıkmaya zorladığına göre, ülkede saptadığı sorunlar büyük olmalı.

Ne yapmalı Şener Şen?

Kimi darbeci düşünceleri seslendirmeli, “Faşistlere özgürlük” kampanyalarına katılmalı, sabah akşam siyasi iktidara küfretmeli, ODTÜ tedhişçilerine övgüler düzmeli, AK Parti’ye oy verdiğini söyleyen sanatçılara ağzına geleni söylemeli, Sezen Aksu’yu “vatan haini” ilan etmeli, Levent Kırca gibi kendini küçük düşürmeli, “Tarık Akan-Müjdat Gezen-Rutkay Aziz” triosu gibi her fırsatta yollara dökülmeli ve illa ki CHP’li olmalı...

Bunu mu bekliyor Nebil Özgentürk?

Şener Şen çıkıp, “Soner Yalçın büyük bir düşünürdür. Ona yapılanları kınıyorum. Oyumu da İşçi Partisi’ne veriyorum...” deseydi, makbul ve muteber bir sanatçı mı olacaktı?

Nebil’in “o kadar acılı günler geçiriyoruz ki” ifadesi de ayrıca üzerinde durmaya değer... Bu acılı günleri çeşitlendirseydi ve hangi zorluklarla karşı karşıya bulunduğumuzu somutlasaydı, hem bu acılı günlerin mahiyetini çözer, hem de niçin Şener Şen’in kozasında kaldığını anlardık.

Nebil söylesin...

Bir sanatçı, bir gazeteci, bir televizyoncu, bir yönetmen yakını olarak ne acılar yaşamış, hangi zorluklardan geçmiş ve Şener Şen gibi suskunluğu seçen sanatçıları kozalarından çıkmaya zorlayacak hangi “toplumsal kırılmaları” tespit etmiş?

Söylesin, bilelim ve üzerinde konuşalım.

Faşistlerin içeri tıkılması mı Nebil’i rahatsız ediyor?

İşkence sesi dinlemeye meraklı gazetecilerin derdest edilmesi mi?

Kimi tetikçilerin susturulması mı?

Madem kendisini “tayin edici” bir konumda görüyor ve sanatçılarla toplumsal/siyasal roller dağıtıyor, biz de Nebil’e soralım...

Bu ülkenin yaşadığı acılı günler, kimi faşistlerin derdest edilmesinden, kimi tedhişçilerin biber gazıyla püskürtülmesinden ibaret değil ki...

Bu ülkede bir sürü darbe oldu, bir sürü muhtıra verildi, acımasızca sürek avları düzenlendi, farklı düşünenler “medyatik lince” tabi tutuldu, milyonlarca insan fişlendi, binlercesinin hayatı karartıldı...

Nebil nerelerdeydi?

Danıştay cinayeti, Hıristiyan din adamlarına yönelik Ergenekon suikastleri, Cumhuriyet gazetesine atılan dost bombalar, “plan semineri” adı altında sergilenen kepazelikler, “yargı erki” üzerinden yürüyen militarist numaralar, sistematik işkence, gözaltında kayıplar, faili meçhuller niçin onu kozasından çıkarmaya yetmedi?

Şener Şen susmasın, iyi hoş da, “Kemalist cuntacılar” aleyhinde bir cümlen yokken, sen bugün “konuşma” ve “sanatçılara rol dağıtma” hakkını nerden alıyorsun?