‘Seni öldüreceğim’ diyenle konuşulmaz

ABD’nin başını çektiği bir koronun tekrar ettiği “Türkiye PKK ile tekrar masaya oturmalı” önerisini yorumlayan Işık “bu şartlarda asla” diyor: ‘Silahın çare olmadığını anladım’ diyenle konuşursun, o silahı sana doğrultup ‘seni öldüreceğim’ diyenle değil.

Terörle mücadelede kritik evre atlatılmış, PKK halk indinde devre dışı kalmışken başını ABD’de belli çevrelerin çektiği bir cephe “Türkiye PKK ile masaya otursun, PYD ile uzlaşsın” demeye, hatta -inandırıcı olsun diye herhalde- “PKK da silah bıraksın” temennilerinde bulunmaya başladı. Bunun anlamı ne? Hem terör örgütü deyip hem silah verdiği PKK ile nasıl bir ilişkisi var ABD’nin? 1996-99 arasında PKK ile devlet arasında arabuluculuk yapan, aktörleri-faktörleri iyi bilen İlhami Işık ile konuştuk

-  Barzani PYD’yi işaretle ‘Suriye’deki Kürtler birilerince kullanılıyor ama iş bitince başlarına ne gelecek bilmiyorum’ dedi. Sizce neyi kastetti?

Sorunlara politik yaklaşmadıkları için Kürtlerin tarihinde bu hep olmuştur. Güç sahibi devletlerin mücadelesinde bir ayak veya silahlı partner olmak dışında bakış açısına sahip olamadıkları için şu an Suriye’de yaşanan da bu. Kürtlerin siyasi talebine ilk Suriyeliler karşı çıkıyor, Esat karşı çıkıyor. Esat’ı tüm gücüyle koruyan İran karşı çıkıyor. Amerika silahlandırıyor ama o da karşı çıkıyor. Rusya karşı çıkıyor. O zaman Kürtler için politik bir gelecek öngörmüyor ve Kürtlere sadece “iyi savaşçılar” diyorksunuz. Ne demek bu? Birilerini öldürecek veya birileri onu öldürecek. Kürtleri sadece bu noktada görenler var. O pozisyon ortadan kalkınca yok sayılacaksın çünkü sana siyasi gelecek çizen bir akıl yok ki. Olan aklınla da düşmanlık politikası yürütmüşsün Türkiye’ye karşı. Üstelik dört devlet arasında pozisyonunu değiştiren yegane ülke Türkiye. Ne Irak’ın Kürtlere bakışı değişmiş ne Suriye’nin ne İran’ın.

FEDERASYON İLANINI CİDDİYE ALAN OLMADI

-  Silah bırakıp normal hayata dönmesi için bir imkân verilmişti PKK’ya. Ama bunu heba etmeyi seçti PKK. Türkiye’ye saldırmaya, Suriye’de asker olmaya ikna edenler ne vaat etmiş olabilirler PKKya?

Devlet vaat edilmediği açık. Nasıl demokratik özerklik 2011’de Diyarbakır’da bir düğün salonunda ilan edildiyse Rojava’da da öyle bir yerde federasyon ilan edildi. Böyle kötü pozisyonda bırakan, federasyon ilanına tahammülü olmayan devletler, devlet mi vaat edecek? Şu tabloda dünyada oyun bozan veya kuran herhangi bir devletin PYD’ye ayrı bir devlet ajandası yok. Tersine her platformda biz buna karşıyız diyorlar. Esed rejimi şimdilik savaş sürerken şu toprak parçasını kullan diyor. Yoksa o da karşı. PKK açısından ideolojik bir hastalıktır bu.

PKK’NIN Kİ STALİNİST YÖNETME HASTALIĞI

 -  Nasıl bir hastalık bu?

Kendisinin bir yeri yönetmesi onun için her şeyden daha değerli. Kendi vekili, belediye başkanı var ama yetmiyor, illa kendisi yönetecek. Yönetsin ama bataklık olsun, yönetsin içinde insan olmasın, illa üzerinde o haki elbiseyle elinde silahla o yönetecek. Bu çok klasik bir Stalinist duygudur. Türkiye’deki sol örgütler 70 yıldır hala aynı. Dedeler, babalar öldü, çocukları hala aynı devrim diyor. Bu hastalık PKK’da ruh bulmuş durumda. Onun için 7 Haziran’daki muazzam kazanımı umursamadı. Sorun hak ve özgürlükler olsaydı Türkiye’deki kazanım coğrafyadaki tüm Kürtlerin durumunu değiştirebilirdi. Üç kantonun olması mı önemli, Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetecek pozisyonda olmak mı? Bu kıyaslamayı dünyanın en aptalı bile yapsa sonuç böyle olmazdı. Ama bu hareket bu toprakların hareketi değil. Olsaydı bu kadar acılarla yoğrulmuş bir durumun yarattığı kazanıma hayır demezdi hastalıklı kafa.

-  PKK kendisini desteklemeyen Kürtleri, Türkmenleri ve Arapları Rojava’dan sürdü. Erbil yönetimine düşmanlık besliyor. Türkiye’de Kürtlerin evlerini başlarına yıktı, çocuklarını kriminalize etti. Ajanda ve tercih buysa neden Türkiyelileşme iddiasıyla HDP’yi sürdü ortaya? Bu akıl kimin?

Hesap baştan sona yanlış. Eskiden yalan üzerine kurulu bir resmi tarih vardı. PKK’nın da yalan bir resmi tarihi var. 7 Haziran’dan beri olanlar 40 yıldır görmediğimizi gözler önüne sermiş oldu. PKK’nın 1980 sonrası Diyarbakır cezaevinde insanlık dışı işkenceler sonucu kurulduğu yalandır. 80 öncesi PKK tarihinden bilinçli olarak silinmiştir. Halbuki PKK kurulur kurulmaz Kürtlere savaş açmıştır. Kendisi gibi düşünmeyen Kürt kurum örgüt ve sosyolojik yapıları yok etmek için uğraşmıştır. Kürdistani olan her şeyi yok etmiştir. Türkiye demokrasisinin yakın tarihe gelene dek en gelişmiş olduğu 77-78 yıllarında hem de. Kürt bölgesinde sorun yokken. Belediyeler Kürtlerde. Seçime girip kazanıyorlar, bütün dernekler odalar birlikler kurumlar hepsi Kürt milliyetçi örgütlerin elinde.

 - Üstelik şiddetsiz şekilde?

Aynen. Böyle bir dönemde “hayır ben bunu ille de şiddetle yapacağım”  diyen bir örgüt çıkıyor. Ama darbe olduğunda PKK ortalarda yok. Ne zaman çıkıyor ortaya? 1984’te. Seçim olmuş, darbeciler seçimde yenilmiş, darbecilerin seçilmesin dediği Özal seçilmiş. Demokrasiye geçilecek. Ve... PKK silaha sarılıp devlete saldırıyor.

KALDİL’İN ARDINDAKİ GÜÇ AMERİKA’DIR

- PKK tarihinin ve amaçlarının örtülmesi, ilginç zamanlarda manidar şekilde ortaya çıkarılması gizli bir ele, üst akla işaret ediyor. Kimdir o?

Amerika. O günlerde anti-kuzey konsepti deniliyordu. Rusya’ya, Komünizme karşı her yol ve yöntem mubahtır deniyordu. PKK’nın 80 öncesi yok etiği bütün Kürt örgütler de Sovyet yanlısıydılar.

- PKK Marksist-Stalinisttir?

Sağ örgütlerle kavgası yoktur PKK’nın, sol örgütlere saldırıyor ve önü açılıyor. Bakıyorsun şimdi yine bir ABD konsepti var burada. Cihatçı kimliğiyle DAEŞ’le önce İslam’a savaş aç, sonra ona karşı her yol mubah de. O kadar tuhaf ki bunu ancak böyle özetleyebiliyorsun. Bu bir operasyon aklıdır. Suriye’de Esat’ı meşru kılabilmek için DAEŞ’i var eden, Şii Sünni hattı yaratan. Daha dün BM açıkladı. Dünyada en çok idam 937 kişiyle İran’da. Suudi Arabistan 135. Kürtleri çekirdek gibi çitleyen İran’la niye kol kolasın? Türkiye’de her şeyin, 103 belediyen, mecliste partin var.  Efsanevi bir lideri olan partiyi hükümet kuramaz hale getirmişsin. Bölgedeki iki kadim devletten birini yönetecek durumdasın ve bunları reddediyorsun! Suriye’de Kürtlere kimlik bile vermeyen kanlı bir diktatörle olmaktan utanmıyorsun! Hem çözümden vazgeçtin hem devlet eski devlete dönsün diye uğraşıyorsun!

AMERİKA’NIN ULAĞI SIRRI SÜREYYA ÖNDER

- Amerika Türkiye’ye ‘PYD ile ilişkilerini gözden geçir’ diyor. PKK’ya da ‘silah bırak’. İçerde bir koro da var, süreç başlarken PKK’ya ‘sakın silah bırakma’ diyen. Sizce mümkün mü böyle bir şey?

Bu pozisyonda, hayır. Bu ülke 80 milyonluk bir devlet. Etrafı kan deryasına dönmüş. Geçmiş devletin devrettiği kötü bir miras var. Bir ışık görseniz o ışığı büyümek için uğraşırsınız ama kimle konuşacaksınız? Karşınızda bir siyaset yok ki. Karşınızda şunu yapmazsan seni havaya uçuracağım, kirli ittifaklara gireceğim, bunu yapsan da yapmasan da seni öldüreceğim diyen bir akıl var. Dün yaptıklarımın çare olmadığını anladım diyenle konuşulur. Burada tam tersi, “az bile yapıyorum, seni devireceğim, tek görevim bu, bana teslim olacaksın diyen bir yapı var”. Bununla konuşulmaz.

-  Sırrı Süreyya Önder HDP’ye sonradan eklemlenmesine rağmen İmralı heyetinin en popüleri olmayı başarmıştı. Ama bir ara isminin üstü çizildi, bir kaç hafta İmralı’ya gidemedi. Tutanaklarda görüyoruz ki bu esnada Öcalan’a P.Buldan eliyle bir not ulaştırıyor: “Sizin Ortadoğu ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için önerdiğiniz ittifak Gezi’de oluşmuştu, bunu ne siz ne Kandil ne HDP göremedi ama ben gördüm” diyor mealen. Ve sanki bir şey öneriyor... Benzer bir kanaate sahip misiniz?

O görüşme trafiği ile farklı bilgi akışları Sırrı Süreyya ve diğer aktörler üzerinden çok hızlı akmaya başladı İmralı’ya. Önder bunu çok iyi yerine getirdi. Osman Kavala gibi kel alaka birinin selamını ve başkanlık sitemine karşı duruşunu getiriyor Öcalan’a -ki bir simgedir Kavala. Bu bir beyaz Türk duruşudur. “Türk sol hareketinin size kırgınlığı var” diyor mesela Sırrı Süreyya. Türk sol hareketinin kim olduğunu, arkasında kimler olduğunu biliyoruz. HDP’yi ve diğerlerini pasif kaldıkları ve Geziye katılmadıkları için itham ediyor. Düşünebiliyor musunuz, Öcalan Gezi için “darbe süreci” diyor, Sırrı Süreyya Önder ise -zurnanın son deliği affedersiniz- “bu görüş yanlış” diyor. Saçma bir ilişki. Hangi güçten, ilişki ağından güç alıyorsunuz. Ama o ilişki ağı hala devam ediyor. Farklı kimlikler farklı cephelerle devam eden, ülke içinde meşruiyetini yitirmiş ama hala bölgesel ve uluslar arası alanda pazarlıkta kullanılan aktörlerle bir ilişki ağı. Öcalan bu ağın ve mesajların ne anlama geldiğini bilir.

-  Önder midir kilit isim?

Tabi ama ben anlamış değilim onu neden kabul ettiğini. Kürt olmayan biri meseleye müdahale ediyor, özel ilişkilere giriyor. Niçin, kimin için, tuhaf.

Öcalan isteseydi Kandil’e tavır alabilirdi

-  Masa yeniden kurulsun diyenler var ama bunun şartları var mı? Şartlar oluşsa bile konuşacak siyasi muhatap var mı?

Öcalan çok isteseydi Kandil ona tavır koyamazdı. HDP çok isteseydi ben oy desteği aldım deseydi Kandil bunu yapamazdı. Çözüm sürecinin amacı PKK’yı HDP’leştirmekti, HDP’yi PKK’lılaştırmak değil. HDP siyasi iradeyi kursaydı Kandil meşruiyetini yitirirdi. Hem Kürtlerin hak ve özgürlüğünü savunup hem devlette temsil kabiliyeti varken PKK ne yapabilirdi HDP’ye? HDP o tavrı alsaydı her gün Dolmabahçe kurulacaktı. İzleme heyetinin başında olacaktı. Komik kalıyor yani sözleri. Öcalan da 2013 Nevruz’unda söylediğinin arkasında dursaydı bugün ne şiddet ne silah olacaktı.

Gezi’nin ardındaki ittifakı gördü, değişti

-  Çözüm sürecinin akışını Gezi olayları mı değiştirdi?

Gezi’de iktidarı kimlerin hedef aldığı önemliydi. Ortadoğu’da işler birden ters döndü. 2013 Nisan’da DAEŞ kuruldu, Hizbullah Suriye’ye girdi. Irak’ta Şii zulmüne karşı oluşan DAEŞ Suriye’de tam tersi Esat’ı kurtaran örgüte dönüştü. Mısır’da darbe oldu. Gezi bir küresel saldırı. Küresel saldırılar ABD’ye rağmen olabilir mi? Öcalan bunu gördü. Sürecten iki ay önce gönderdiği mektupta “Erdoğan’a saldırı başlıyor, ben kendi cephemde bunu engelleyebilirim” diyor. Devlet de öngörü sahibi tabi. Ama Gezi’den sonra Öcalan’ın tavrı değişiyor ve örgüte “durumunuza göre bir şeyler yapın” diyor. Nitekim 7 Haziran’da buna bir ölçüde yaklaştılar ama yine yanıldılar.

FETÖ KCK’ya sızmak için operasyon yaptı

- KCK operasyonlarıyla olanların bağını nasıl kuruyorsunuz?

2009’da KCK operasyonları adıyla ülkenin yarınlarına -yani bugünlerin oluşmasına- yönelik çok kirli bir operasyon yapıldı. Operasyonun iki amacı vardı. 1) PKK’nın önünü açacak şekilde Kürtlere “devlet hiç değişmedi” dedirtmek 2) “siyasete izin yok, tek çare şiddet dedirtmek”. KCK’yı bu yolla yönlendirme kabiliyetini ele geçirmek istedi Paralel yapı. Belediye başkanı, meclis üyesi, var olan siyasi kadrolar tasfiye ediliyor. Hem de ateşkesten bir gün sonra. Yerlerine kim gelecek? Daha radikal, reşit olmayanlar. Radikalizm için emek, bilinç gerekmiyor çünkü. Böyle bir referans, istihbarat örgütlerinin kullanabileceği insanların önünü açar her zaman.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ...