Senin baban böyle bir adamdı

Ben Özgür Mumcu’nun yerinde olsam Kenan Evren’in arkasından atıp tutmazdım, “senin baban darbeciydi” diyenlere laf yetiştirmeye çalışmazdım, 12 Eylül konusunda müddei olmazdım...

Darbelere “işlev” yükleyen hemcinslerime bakıp, durumu anlamaya çalışırdım.

Durum şudur.

Kemalizm’le sosyalizmin izdivacından doğmuş Türk sol düşüncesi darbelere karşı değildir.  

Sadece darbelerin yönüne karşıdır...

Özgür Mumcu ne yapıyor?

Efendice susmak yerine, “Senin baban darbeleri destekledi” demeye getiren meslektaşlarına, içinde “tuzluk” ve “sofra” geçen çirkin ifadelerle karşılık veriyor ve babasının (yani Uğur Mumcu’nun) 12 Eylül rejimiyle kavga ettiğini söylüyor.

Doğrudur...

Uğur Mumcu, 12 Eylül rejimiyle kavga etmiştir... Çünkü darbenin yönünü beğenmemiştir, Evren’i yeterince “Kemalist” bulmamıştır... (Uğur Mumcu’nun da yazarları arasında bulunduğu Cumhuriyet gazetesi, sadece “gerçek Kemalist biziz” itirazı üzerinden bir mücadele yürüttü. Nadir Nadi’nin “Ben Atatürkçü Değilim” adlı kitabını hatırlayalım... “Kenan Evren Atatürkçüyse, biz değiliz” demeye getiren bir kitaptır ve yazarının Kemalizm’e ontolojik ve kategorik bir itirazı yoktur. Kenan Evren de, darbe yaptığı için değil, 27 Mayıs’ın getirdiklerini götürdüğü için kötüdür...)

Ben Özgür Mumcu’nun yerinde olsam, ayrıca bir hakkı teslim yoluna giderdim.

Şöyle derdim mesela: “Babam 12 Eylül rejimiyle mücadele etmiştir ama darbeyi de ‘tabiat olayı’ gibi, sıradan ve olması gerekli bir ‘hal’ olarak karşılamıştır. Dahası, darbenin ilk aylarında Kenan Evren’e toz kondurmamıştır... Cumhuriyet gazetesinde bu konuda sayısız makale yazdı, bugün bizleri utandıracak ve yüzümüzü kızartacak sayısız meşrulaştırma girişiminde bulundu.”

Şunu demeye çalışıyorum.

Uğur Mumcu’nun (gördüğü lüzum üzerine), 12 Eylül rejimiyle mücadeleyi seçmesi, onun “anti-militarist” olduğu anlamına gelmez... Yani Uğur Mumcu ilkesel olarak darbelere karşı değildir... Sadece bazı darbelere karşıdır.

Biz hiçbir zaman, Uğur Mumcu’nun kaleminden, mütekâmil bir 27 Mayıs eleştirisi okumadık... Çünkü merhum, 27 Mayıs’ı desteklerdi... 27 Mayıs’ın anayasa programına (ne demekse) sahip çıkardı...

Bu cümleden olarak, Madanoğlu cuntasının “9 Mart” girişimini de desteklemiş, hatta bu girişimin içinde yer almıştır. (Hasan Cemal, “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” adlı kitabında, bugün “solcu” ve “demokrat” geçinen bir sürü “değer”in ipliğini pazara çıkarıyordu. Böyle bir kitap yazdığına şimdi pişmandır ama yazmış oldu bir kere...)

Özgür Mumcu’ya ağabey tavsiyesi:

Babandır... Soyadını taşıyorsun... Elbette onunla gurur duyacaksın ve toz kondurmak istemeyeceksin. Ama senin baban maalesef böyle bir adamdı... Ağır Kemalist’ti ve birtakım militarist görüşlere sahipti... Katledilmesi, hepimizi üzmüştü. Ülke için büyük bir kayıptı çünkü. Birtakım “demokrasi dışı” görüşlere sahip olsa da, son tahlilde değerli bir gazeteci, titiz bir araştırmacı ve cesur bir insandı... Babanın “iyi” yanlarını alabilirsin ama darbeciliğini temellük etmek zorunda değilsin.

Madem “baba-oğul” konusuna girdik, “ana-oğul” bahsi için de bir çift söz söylemezsem eksik kalır.

Özgür Mumcu’nun muhterem validesi Güldal Mumcu, bundan bir süre önce bir kitap yazdı. Kitapta, “Uğur Mumcu’nun katilleri” diye yakalanıp hapse atılan gazeteci Hasan Kılıç ve gazeteci Mehmet Ali Tekin’e yapılan işkenceleri savunuyor, “yüreğini soğutmak” adına bundan duyduğu memnuniyeti dile getiriyordu.

Okuyunca, şok olmuştum!

Darbeleri savunan bir baba...

İşkenceleri savunan bir anne...

İzni olursa, Özgür Mumcu’ya bir ağabey tavsiyesinde daha bulunmak istiyorum:

Giderek babana benziyorsun. Benze... Armut dibine düşermiş zaten.

Sakın anana benzeme... İşkencenin bir “insanlık suçu” olduğunu hatırından çıkarma.