Senin vicdandan söz etmeye hakkın var mı?

Aslında bana ne... Koca koca adamların kendi aralarında çevirdikleri o bol göndermeli, bol imalı "sertleşme" geyiğinden bana ne.

Normalde, "dillerine vurmuş işte" diye geçiştirilecek bir konu.

Hayır, Mehmet Barlas topa girince, Hasan Cemal ve Ertuğrul Özkök arasında kalacak, kalmasında da hayır olacak konu, birdenbire "darbeler" üzerinden yürüyen demokrasi tartışmasına dönüştü.

Hadise şu:

Hasan Cemal bir yazı yazıyor... Başbakan'a, şuna buna dalıyor. Bitirirken de şöyle diyor: "Yazı uzadı, burada kesiyorum. Çünkü uzadıkça sertleşiyorum." (Hasan abi'nin nezahetini görüyor musunuz?)

İşte, "dillerine vurmuş" dedirtecek müdahale de bundan sonra başlıyor.

Ertuğrul Özkök giriyor devreye.

Hiç kaçırır mı?

Spermin tadını merak eden, sık sık küpe takma isteğini dillendiren, aynanın karşısında kendini çırılçıplak izledikten sonra "Acaba gizli bir eşcinsel olabilir miyim?" diye soran ve bütün bu "faydalı" aktiviteleri okurlarıyla paylaşan Ertuğrul Özkök sazı alıyor eline.

Hasan Cemal'in bu "enfes" göndermesinden yola çıkarak, "sertleşme" temalı bir yazı döktürüyor.

Özetle şunları söylüyor:

1980'lerde genç imişler... (Kendisi ve Hasan Cemal...)

Sertleşme sorunları yokmuş.

Yaşları ilerlediği için sertleşemiyorlarmış.

Acı gerçek şuymuş: Artık viagra alma zamanları gelmiş.

Biraz vicdan viagrası, biraz demokrasi viagrası alıp, bu sertleşme sorununu aşmalı imişler. (Hasan Cemal dayanamayacak, ertesi gün bir mesaj çekecektir: "Harika bir espriydi." Koca bebeklerin espri anlayışını görüyorsunuz değil mi?)

Özkök bunları yazıyor ama Mehmet Barlas'ı bulaştırmadan da edemiyor.

Barlas, bir süre önce, "spermin tadını" merak ettiğini yazan bu arkadaştan bahisle, "Böyle giderse, Hürriyet'i poşet içinde satmak zorunda kalacaklar" demişti.

Kendince, onun intikamını alıyor, "Mehmet Bey, başlığa bakıp da hemen öfkelenmeyiniz" diyerek.

Mehmet Bey niye öfkelensin?

Ertesi gün cevabı yapıştırıyor: "Senin vicdanlı hallerini 28 Şubat sürecinde gördük."

Konu birden "demokrasi" tartışmasına dönüşüyor.

Bir Özkök yazıyor...

Bir Barlas...

Birbirlerinin "demokrasi ayıbını" deşifre edip duruyorlar.

Meğer Barlas 12 Eylül müdahalesine ses çıkarmamış, Kenan Evren'i evinde ağırlamış, filan... Kurnaz Özkök, muhatabını buradan vurmaya çalışıyor ama "Kim 12 Eylül darbesine ses çıkardı ki?" sorusuna cevap veremiyor.

Özkök bıraksın refiklerinin 12 Eylül'deki hallerini de, kendi hallerine baksın.

Kenan Evren'i "yaşlı, tonton, sevimli bir ihtiyar" olarak resmeden kimdi?

Hrant Dink'in, Ahmet Kaya'nın, Orhan Pamuk'un ve sayısız ismin hayatını karartan?

Türkiye'nin geleceğinin hukuktan ibaret olmadığını yazan?

Darbeye Pakistan Yüksek Mahkemesi'nden cevaz arayan?

12 Eylül yargılamalarını "hoyratlık" olarak yorumlayan?

Türk basın tarihinin en karanlık 20 yılına "genel yayın yönetmeni" olarak damgasını vuran?

En acımasız manşetleri atan?

En aşağılık manipülasyonları yapan?

Ertuğrul Özkök kusura bakmasın ama refikleriyle girişeceği demokrasi kavgasının "peşin kaybedeni" kendisi olacaktır.

Madem işe yarıyordu, "vicdan ve demokrasi viagrasını" vakti zamanında alsaydı da, o utanç verici işleri yapmasaydı. Çevik Bir ve avenesine karşı da birazcık sertleşebilseydi.