Şenlikden sonra

Şenlik bitdi; işe güce dönme vaktidir. Kaç gündür düzinelerce arkadaşın mükemmelen sunduğu ince analizlerden sonra hiç o vâdîye girmeyerek onun yerine tek bir cümle kurmakla yetineceğim:

Bizim millet bir kere daha gösterdi ki öyle üçkâğıda, ketempereye kolay kolay gelmiyor gelmesine ama bunu birtakım kalın kafalara da bir türlü anlatamıyor...

Eh, kendi problemleri...

Şenlik bitdi; artık normal mesâî günüdür...

Gündemimiz ise yüklüdür.

Bir numaralı gündem maddesi ANAYASAdır!

Adam gibi, 21. Asır Türkiyesi’ne yaraşan bir anayasa...

Ben öteden beri “Her millet lâyık olduğu rejimle yönetilir.” kuralının doğruluğuna inanırım...

...Ve bu millet artık şimdikinden çok daha ileri ve gelişkin bir rejimle yönetilmeye lâyık olduğunu, hayır, bunu haketdiğini kanıtlamışdır!

Eğer bugüne kadar, tam 32 yıldır, üzerindeki bütün yarım yamalak düzeltmelere rağmen, başımıza eli silahlı bir avuç nâmussuz kalpazanın musallat etdiği bir anayasayı sîneye çekdi isek ve bunu kökünden târihin süprüntü kovasına fırlatıp atmayanlara dünyâyı zehir etmediysek bu bizim kendi ayıbımızdır. Demek ki eli kanlı bir çetenin düdüğüne göre hoplamak bizleri rahatsız etmemiş.

Ama bundan sonra da etmeyecekse bu halk artık yaşama sevincini ve isteğini dahî tam mânâsıyla taşımıyor demekdir.

Bir yandan istiyorsunuz ki sizi “İyi Ahlâk Derneği” (ok.: AB) üyesi yapsınlar ama kayıd işlemleri için kimlik cüzdanı istediklerinde onlara polisin verdiği „Akşam 18.00’de tekrarcezaevine dönmüş olmak şartıyla gündüzleri şehir içinde dolaşabilir” izinnâmesinden  başka gösterecek belgeniz yok.

O zaman adama derler ki “Kardeşim, sen ya ‚ahlâk’ kelimesinin ne anlama geldiğinibilmiyorsun ya da okuman yazman olmadığı için o elindekini hüsn-ü hâl kâğıdı sanıyorsun!”

Uzatmayalım!

Son seçim zaferi için Sayın Erdoğan’ı ve partisini ben şahsen an samîmü-l-qalb kutluyorum. Bunun Türkiye için en hayırlı sonuç olduğunu da sarâhatle beyân ediyorum.

Ancak kendisi  bu başarıyı herhalde çerçeveletip duvara asmak için arzûlamadı. Bir işe yarasın diye bu uğurda mücâdele verdi.

Onun zihnindeki öncelikler listesini tabii ki bilemem.

Fakat bir yurddaş olarak benim için en önemli madde yeni bir anayasadır.

Elbet bu arada derhâl yapabileceği ve muhtemelen de derhâl ele alacağı başka işler de vardır ve var. Meselâ ortada pek çok kimsenin “vatana ihânet” olarak nitelediği ve benim de îtirâz etmediğim bâzı tüyler ürpertici faaliyetlerin ve fâillerinin gerekli işlemlere tâbî tutulmaları konusu var. Kamuoyu tabii bu ve bunun gibi konuların da âcilen ele alınıp sonuçlandırılmasını bekliyor ama o işleri ele alacak olan organlar zâten ayrı.

Kaldı ki üniversite yıllarında bu anayasa konularıyla biraz uğraşmış biri olarak anayasa metinleri kaleme almanın o kadar da zor bir iş olmadığını biliyorum.

İlkeler belli oldukdan sonra, ki bizde belli, otuz kırk maddelik bir metni kaleme almak belki yarım gün bile sürmez.

Bu vesîleyle yeni anayasamızın fevkalâde kısa ve özlü bir metin olması gerekdiği yolundaki inancımı bir kere daha kaleme getireyim.

Gerekçem de şu:

Anayasalar, değiştirilmeleri diğer yasalara nazaran çok daha zor prosedürler gerektiren metinlerdir. Değişiklik önergeleri için olsun, oylamalar için olsun öbürlerinkine göre çok daha zor şartların yerine getirilmesi gerekir; üçde iki çoğunluk vs. gibi...

Onun için anayasalarda (adı üzerinde) sâdece ana hususları belirtip ayrıntıları diğer yasalarla düzenlemek  daha pratik ve yararlı bir yoldur.

Bu söylediğimin doğru olduğuna en kuvvetli delil, 12 Eylül Hâinleri’nin bu yola gitmemiş olmalarıdır.

Eğer yanlış olsaydı öyle yüzlerce maddelik bir metin yerine benim önerdiğim gibi kısa bir metin yazdırırlardı.

Şenlik bitdi, mesâî vaktidir!