Küreselleþen dünyada gözlemlediðimiz bir husus, bazý devletlerden büyük þirketlerin, çok uluslu finans yapýlarýnýn ve sýnýrlarý aþan sermaye dayanýþmalarýnýn stratejik iliþkilerin denklemini, mahiyetini ve þeklini deðiþtirdiðidir. Mesela birbirine hasým görünen büyük ülkelerdeki Yahudi sermayesi birbiriyle iyi iliþki içinde kalarak baþat güç olma özelliðini koruyor. Devletler, tavýr takýndýklarý ülkelere özel þirketler üzerinden girebiliyor ve her türlü manipülasyonu yapabiliyor.
Serbest piyasa ekonomisinin belli bölgelerde hakimiyetini ilan etmesi siyasi iliþkilere de farklý yansýmalar yapýyor. Devletler ve siyasi iktidarlar, stratejik yönü de olan ekonomik faaliyetlere müdahale edemez duruma geliyorlar ki, bu durum ülkenin stratejik menfaatlerine halel getirebiliyor. Örneðin bizim ABD ile stratejik iliþkilerimiz, hatta ‘model ortaklýk’ýmýz var. Buna raðmen ABD, Türkiye’nin nükleer enerji iþine giremiyor, bir nevi destek veremiyor. Fizibilite, stratejiye baskýn çýkýyor. Yani özel þirketlerin fizibilitesi, devletlerin stratejisinin önüne geçiyor. Türkiye ise nükleer enerji iþini Rusya ile yapýyor. Rus þirket gereken desteði devletinden bulabiliyor. Bu noktada ABD’deki iktidarýn yapabileceði fazla bir þey yok, çünkü sistem böyle iþliyor. O zaman ‘model ortaklýk’ýn altýnýn nasýl doldurulacaðý sorusu akla geliyor. Türkiye’nin Ýran’dan aldýðý petrolü azaltmasýnýn da fizibýl bir tarafý yok, ama iliþki aðý bunu gerektirdiðinden Türkiye gereken azaltmayý yapýyor. Stratejik müttefiklik, çýkarlarýn karþýlýklý korunmasýný gerektiriyor. ABD ile model ortaklýðýmýzýn içini özellikle stratejik projelerle doldurmak durumundayýz. Türkiye Amerika’dan silah alýp, domates satamaz.
Enerji güvenliði nasýl stratejik deðerlendirmelerin önemli bir parçasýysa enerji baðýmlýlýðý da stratejik iliþkilerde yadsýnamaz bir boyuttur.
Türkiye doðalgaz ve petrol ihtiyacýnýn önemli kýsmýný Rusya ve Ýran’dan karþýlýyor. 2013’te inþaatý, 2019’da iþletmesi baþlayacak nükleer santralleri de Rusya ile yapacak. Türkiye’nin enerji projelerine ABD’li þirketlerin katýlýmý büyük önem taþýyor, bu ise devletin yeni modeller geliþtirmesine ve bunun zeminini oluþturmasýna baðlý, yoksa kendi haline býrakýlan bu düzende özel þirketlerin harekete geçmesi hiç mümkün görünmüyor.
Uluslararasý politikanýn ve siyasi gerilimlerin ülke ekonomisi ve ticareti üzerinde yüke dönüþtüðü durumlar da elbette ayrý bir deðerlendirme konusudur. Ermeni meselesinin Fransa’yla iliþkilerimize nasýl olumsuz etkiler yaptýðý herkesin malumu. ‘Bizim ne günahýmýz var’ diye sitem eden þirketler kendi açýlarýndan haklýlar. Bunun tam tersi ise ülkelerarasý stratejik iliþkilerin ekonomik ve sosyal alanda karþýlýk bulamamasý þeklinde ortaya çýkýyor. ABD’nin bizim bölgemize yönelik stratejik çýkarlarý ile ulusal gündemi birbirinden çok ayrý, çok kopuk. Elbette ABD’de yaþayan vatandaþa bu durumu anlatmak kolay olmayabilir. Ama büyük devlet olma iddiasý, bu paradokslarý aþmayý gerektiriyor.