Mustafa KARAALÝOÐLU
Mustafa KARAALÝOÐLU
Tüm Yazýlarý

Serbestçe hakaret edilebilen ‘diktatör’

Cumhuriyet tarihinde bugün olduðu gibi bir medya düzeni ve gazetecilik türü olmamýþtýr. Seçilmiþ hükümetlerin, seçilmiþ baþbakanlarýn, genel olarak seçilmiþlerin ve onlarýn toplumsal tabanlarý her zaman hedef olmuþ ve saldýrýya uðramýþlardýr ama bugünkü kadar, hayýr. Böyle bir devir hiç yaþanmadý.

Askeri vesayet de geriletildikten sonra artýk her fikir ve her düþünce serbestçe ifade edilebilir hale gelmiþtir. Buna baðlý olarak marjinal fikirler de merkeze taþýnmýþtýr. Özellikle, AK Parti iktidarlarýna karþý merkez siyaset dili ve gazetecilik üslubu çaresiz kaldýkça marjinal ideolojiler merkeze yerleþmiþtir. Nefret, saygýsýzlýk ve komplo olaðan gündelik dil halini almýþtýr.

Erdoðan, tarihte hiç bu kadar aðýr hakaret dönemi olmadýðýný söylerken haklýdýr. Menderes’e, Demirel’e, Özal’a ve Erbakan’a da aðýr saldýrýlar yapýlmýþ, “diktatör... tek adam” þablonuyla hücum edilmiþtir ama hepsine yönelen hakaretin daha fazlasý tek baþýna Erdoðan’ý hedef almýþtýr. Medya organlarýnýn artmasý, internetin de geliþmesiyle birlikte aralýksýz bir hakaret düzeni kurulmuþtur. Erdoðan’ýn girdiði bütün seçimleri kazanarak rakiplerinde umutsuzluk yaratmasý da hem çaresizliði hem de nefreti çoðaltmýþtýr.

Ve bir de Erdoðan’ýn kendisine siyasi hasým olan medyaya doðal olarak “medya” muamelesi yapmamasý tabii ki... 

Türkiye’de yayýnlanan günlük gazetelerin en az 10 tanesi sadece ve sadece Baþbakan’a hakaret etmek misyonunu üstlenmiþlerdir. Böyle bir medya pazarý var bu ülkede. Her sabah birbirleriyle hakaret yarýþýna giren, bir sonraki gün daha aðýr, daha saygýsýzca manþetlerle okurlarýnýn önüne çýkan 10 gazete... Geri kalanlardan spor gazeteleri hariç en az 20’si de hakaret ve yalan haberlerle sürdürülen, yazarlarýyla cephe mücadelesi veren “olaðan” muhalif pozisyondadýr. Böyle bir dönem de tarihte hiç olmadý. Olmayacak da. Bu servis, “diktatör” Tayyip Erdoðan’a özel bir uygulamadýr.  

Býrakýn Cumhuriyet mitingleri günlerini, býrakýn parti kapatma davasý sürecini ve hatta býrakýn 17 Aralýk’ý son üç güne bakalým. Bakalým da “diktatör”“despot”“tek adam” olmakla itham edilen Baþbakan’ýn medyada gördüðü muameleyi görelim.

Girdiði her seçimi kazanan ve buna raðmen kendisini üç dönem milletvekilliðiyle sýnýrlayan “tek adam”ýn medyaya baskýsýný manþetlerden anlayalým.

“Çankaya’ya deðil Bakýrköy’e”, “Diktatörün kadýsý”, “Öfke nöbeti”, “Skandal yarattý”, “Yargýdan kaçýþ”, “Türkiye böyle bir edepsizlik görmedi.”

Bir diðerinin manþeti ise Hitler tablosu bir resim eþliðinde þöyleydi: Böyle buyurdu diktatör.

Yazarlara gelince... En hafifi, “Tayyip” diye hitap ettikleri Baþbakan’ýn tedavi görmesi gerektiðini söylüyordu, diyeyim siz anlayýn.

Akla gelen her aðýr sýfatýn ve her aðýr cümlenin hepsinin birden sadece Baþbakan’a söylenebildiði bir ülkede yaþýyoruz. Bunu gazetecilik zannedenler tabi iki basýn özgürlüðü denince banka soyanlarýn, bomba hazýrlayanlarýn haklarýný savunurlar.

Basýn özgürlüðünden önce basýn ahlaký ve medyanýn demokrat olamama sorunlarýný konuþmalýyýz ama bu kuþakla ve bu öfkeyle imkansýz ne yazýk ki.