Serdar Ortaç bize ne anlatýyor?

"Nasýl bir illetse bu..."

Bu cümle yasadýþý bahse teþvik ettiði gerekçesiyle ev hapsi ile serbest býrakýlan Serdar Ortaç'a ait.

"Evimi barkýmý aldý, paramý aldý, evliliðimi aldý, saðlýðýmý aldý, yetmedi bir de adliyeye düþürdü. Herkes kumarbaz olmuþ. En az 50 milyon kumarbaz var. Býrakmazsanýz hepinizin baþýna böyle þeyler gelecek!"

50 milyon!

Dile kolay!

Ýnþallah bir dil sürçmesidir.

Yoksa vay halimize!

Geçmiþte tek tük duyuyorduk kumar illetinin ne yuvalar yýktýðýný.

Bir zamanlar, þansýn tebessüm edeceðini umarak, masaya oturup zar atan birkaç sefih insan vardý. Bugün ise durum oldukça farklý.

Kumar ve bahis dünyasý, artýk bir zarýn deðil, binlerce yuvanýn, hanenin atýldýðý koca bir kum torbasýna dönüþtü.

"Bir daha asla!" diye kaybedenler, ikinci þansý arayan hayalperestler ve büyük kazanç masallarýyla avunanlar...

Hepsi bu devasa oyunun figüranlarý.

Peki ama neden bu kadar çekici?

Ýlk sýrada "kolay para!" hayali var tabii ki.

Gençlerin dilinden düþmeyen o kliþe: "Küçük bir yatýrýmla, büyük kazanmak!"

Gerçekte ise, bu masallarý anlatanlarýn aðzýnda baldan sözler, ellerinde ise hep boþ çekler var.

Göz kamaþtýrýcý reklamlar, sosyal medyada gösteriþli arabalar, þatafatlý tatiller...

Oysa her birinin arkasýnda borç bataðýna saplanmýþ hayatlar, yitip giden umutlar ve kaybolmuþ gençlik var.

Bu baðýmlýlýk öyle bir sarmal ki kiþi kendini "þanslý" hissedip masaya oturduðu an, aslýnda çoktan kaybetmeye baþlýyor.

Oysa ki bahis siteleri ve kumarhaneler, matematikle pek arasý olmayan bir öðrencinin bile anlayabileceði kadar basit bir denkleme dayanýr: "Masa her zaman kazanýr."

Ama gel gör ki zihinler bu gerçeðe bilmezlik personasýyla muamele ederler.

Belki de bu noktada biraz ironiyi hak ediyoruz: "Kaybedenler Kulübü" çok geniþ üyelik fýrsatlarý sunar, üstelik katýlým tamamen ücretsiz!

Üstüne üstelik kumar illetini iyi kývýrmayý "deha!" seviyesinde bir zekayla örtüþtürüp diziler aracýlýðýyla da marifet olarak hanelerimize sunuyorlar!

Hummalý bir devlet çalýþmasý var. Devlet erkaný bu meseleden ötürü dua vakitlerinin misafiri olmayý hak ediyor.

Ancak bu illetle mücadelede dijital mecralarla iktifa edilmemeli. Dizilerde tonlarcasý mevcut.

Dilan Polat denen bir kadýn var mesela. Bir AVM'ye ya da bir meydana gidiyor; aþýrý bir ilgi alaka görüyor.

Bir X paylaþýmýnda muhteþem bir tespite denk geldim: "Dilan Polat'a duyulan ilgi nitelikli insan bakiyesindeki korkunç erimeyi gösteriyor; bu insan kalitesiyle yazýlacak hiçbir baþarý hikâyesi olmayacaktýr bu ülkenin."

Dolandýrýcý suçuyla hüküm giymiþ bir kadýna gösterilen niteliksiz bu hayranlýk, anlam-deðer bütünlüðümüzü kaybetmemizdendir.

Ailelerden çalýnan zamanlar, emek ve birikimler, borçlarla dolan hesaplar bir yana; deðer kaybý ruhlarý çürütüyor!

Geçtiðimiz günlerde Kültürel Seferberlik baþlýðýyla bir sempozyum düzenlendi. Ve bir kitap yayýmlandý. Bu konuya özel bir yazý konusu ayýracaðým ama önden bir fragman tellendireyim.

Seferberlik sadece mimari yapýlar ve turizm merkezli mekanlarla kalmamalý. Anlam ve deðer bütünlüðü açýsýndan da kültürel seferberlik ilan edilmeli.

Böyle devam ederse kýymetli hocam Ýhsan Fazlýoðlu'nun tespiti kaçýnýlmaz olacaktýr: "Kendi metafizik/anlam-deðer çanaðý olmayan bir kültür, baþka bir kültürün çanaðýný yalamaya mahkumdur..."

Peki bu girdaptan nasýl çýkýlýr?

Eðlence mi istiyorsunuz?

Oyun mu oynamak niyetindesiniz?

Üzgünüz, ama gerçek þu ki hiçbir oyun kaybettiklerini geri vermez.

Ýþte toplum olarak bu noktada gençlerimize samimiyetle rehberlik etmeliyiz.

Gençliðin, insanýmýzýn iradesini ve geleceðini sonu hep hüsranla biten karanlýk masallara býrakmasýna izin vermemek için toplum olarak devletimizle el ele vermek zorundayýz.

Yoksa, bütün kayýplarýn ardýndan, geriye yalnýzca "kazanmak" sanýlan bir yenilgi kalýr.