Şerefli bir iş yap, iddianı kanıtla

Sayın muhbir Profesör Mümtaz’er Türköne Gezi’ci sıfatıyla yazdığı üçüncü Kabataş yazısında “hukuken kanıt” istiyor. 

Haklıdır...

Kabataş’ta iddia edildiği türden bir saldırının vuku bulduğunu öne sürenlerin “hukuken kanıt” bulmaları gerekiyor. Adli Tıp Kurumu’ndan alınmış “darp raporu”, küçük bir ihtimal de olsa, böyle bir saldırının gerçekleşmiş olduğu sonucuna ulaştırır mı bizi?

Ulaştırmalı mı?

Bunu, muhbir profesörün sütüne bırakıyorum.

Mutlaka Türk bir anne ve babadan doğmuştur.

Mutlaka tertemiz Türk sütü emmiştir.

Darp raporunun mehaz teşkil edip etmeyeceğine karar versin.

Baştan alalım:

Bir bilim adamı olarak Mümtaz’er Türköne doğrulanabilir sonuçlar ve hukuken geçerli olacak kanıtlar istiyor. “İspatlayın” diyor. Meseleyi, Yusuf Ziya Cömert gibi “duygusal düzeyde” savunanlara da (ifade kendisine aittir) pek itibar etmiyor. Ortaya atılmış ve ketmedildiği besbelli 1.5 dakikalık görüntüye bakarak böyle bir saldırının olmadığı sonucunu çıkarıyor.

Böyle “serinkanlı” ifadelerle naklettiğime bakmayın. Taze Gezi’ci Mümtaz’er Türköne’nin üslubu ve meseleye yaklaşımı hiç de serinkanlı değil.

Pis bir ağzı var...

En zararsız cümlesi, “Kabataş yalancıları, sahtekârlar...”

Böyleleri için kullanılan sıfatın sözlüklerdeki karşılığı şu: “Terbiyesiz adam.”

Edindiği “pozisyon” gereği (milletvekili olamayınca Gezi’ci oldu), muhataplarını küçük düşürme ve itibarsızlaştırma yolunu seçiyor. Bu konuda oldukça mahir... Devlet için kurşun atanı da kurşun yiyeni de kutsayan bir yiğit bilim adamından söz ediyoruz. “Fetiş devlet” telakkisinden gelme bu yiğit bilim adamı, belli ki psikolojik harp alanında da uzman.

İşi biliyor yani...

İşi biliyor ama kendisini düşürdüğü “zavallı” ve “acıklı” durumu da göremiyor.

Türk bir anne ve babadan doğmuş, mutlaka “tertemiz Türk sütü” emmiş bu yiğit Türk evladına soralım o halde:

Meseleyi Yusuf Ziya Cömert gibi “duygusal düzeyde” savunanlara itibar etmiyorsun.

Etme de zaten...

Peki, neden aynı meselede “zan” ve “tahmin”lerini konuşturan, dolayısıyla iddia edildiği türden “vahim bir saldırının” vuku bulmadığı ve hadisenin (mağdure tarafından) abartılmış olabileceği sonucunu çıkaran Avukat Fidel Okan’a itibar ediyorsun?

Paralel yoldaşların tarafından ketmedildiği besbelli 1.5 dakikalık görüntüye bakarak “Kabataş yalancıları, Kabataş sahtekarlığı, diktatör buyruğu” gibi terbiyesizce laflar ediyorsun, “hukuken kanıt”sayılmayabilecek bir görüntü üzerinde arsızca tepiniyorsun da, “Adli Tıp Kurumu”ndan alınmış kapı gibi darp raporunu (ki, kurumun en paralel ve en müreffeh döneminde alınmış bir rapordur bu) neden bahis mevzuu etmiyorsun?

Hadi, hepsini bir kenara bırakalım...

Kabataş hadisesini, hukuken ispatlanamadığı için “gerçekleşmemiş” kabul edelim. Ki, bu konuda “müddei” olmadığımı yazmıştım.

Şu iki cümlede bir tekrarladığın “hukuken kanıt” lafzına gelelim.

Kabataş meselesini “ortak başlıkla” yeniden gündeme getiren 13 gazetecinin “yukarıdan gelen talimatla” bu işe kalkıştıklarını iddia ediyorsun.

İddianı kanıtla.

Bu talimat, hangi mekanizmalarla 13 yazara ulaştırılmıştır?

Hangi cümlelerle, hangi ifadelerle, hangi yaptırım tehdidiyle?

Kimler aracılık etmiştir?

Şerefli bir insan, ortaya bir iddia atıyorsa, bunu kanıtlar.

Sen de “şerefli” bir iş yap ve iddianı kanıtla.

Hemen, şimdi, derhal...

Hayatına, “şerefli” insan olarak devam etmek istiyorsan, bunu “bir an önce” yap.