Sermayeleri: Bir yaşarmaz göz... Bir de utanmaz yüz...

Hayır, utanmıyorlarmış... Bir kuple şiir okuduğu için hapse düşüp siyasi yasaklı hale düştüğünde, gazetelerinde, kendisi için, ‘’Muhtar bile olamaz’’ manşetini atanların utanmadığını söylemişti ya Başbakan Tayyip Erdoğan, ona cevap veriyorlar... Utanmıyorlarmış...

O da utanmıyormuş, öbürü de...

Başbakan Erdoğan da onu söylemişti zaten; ‘’Utanmıyorlar’’ demişti...

28 Şubat döneminde attıkları manşetler, Ak Parti’yi kapatma davası iddianamesine malzeme olsun diye yaptıkları haberler ile yorumlar için de utandıklarını sanmıyorum...

Kendi meslektaşlarını ite kurda hedef haline getireceğini bile bile haberlere altlık olarak kullandıkları ‘andıçlar’, yayımladıkları ‘’Şerefsizleri tanıyın’’ başyazıları için utanıyorlar mıdır? Hayır, hiç sanmıyorum...

Genç yaşta kalbi kırık hayatını kaybetmiş bir sanatçıyı gurbet ele sürgüne gönderen yalan haberlerin keffareti Paris’teki mezarı başına bir buket çiçek bırakarak ödenmemiş miydi?

Tayyip Erdoğan’a ‘’Muhtar bile olamaz’’ demelerinin ne sakıncası var, sonradan başbakanlığa kadar yükselmiş olduğuna göre? Hem bak, onun da öbürünün de, bugünleri ‘öngören’ yazıları da varmış...

Fazla üzerlerine giderseniz, ‘’Bizim sayemizde başbakan oldu’’ bile diyebilirler...

Utanmanın bir mazhariyet, bir yücelik belirtisi olduğunu bilmeyenden ne beklersiniz ki?

Önemli bir din büyüğü, bir Cemaat önderi, onların yapıp durduğu yayınlar, attıkları manşetler yüzünden yıllardan beri vatanından uzak yaşıyor... Hele bir bunu hatırlatın, arşivden çıkarıp sunacakları onunla ilgili yazdıkları ‘olumlu’ yazılar da mutlaka vardır...

Akıllı oldukları için tedbirlidir de; öyle olmasalardı, teşvikleriyle heveslendirdikleri kişiler yargıçlar önünde hesap verirken, birileri de dönüp onlara hesap sorardı değil mi? Sorabiliyor mu?

Belli biri/leri/nden söz ettiğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz... Onlar her dönemde benzerlerinin hep aynı rolü üstlendiği bir ‘prototip’; geçmişte aynı rolü üstlenmiş olanlar da attıkları manşetlerle ne ocaklar söndürmüş, siyasette ne altüst oluşlar yaşatmışlardı...

Hiçbirine bir şey olmadı.

İçlerinden anılarını yazan çıktı da, ‘’Utanıyorum’’ diyen biri çıkmadı...

Menderes ve hayatları idam sehpasında sona eren arkadaşlarının bu âkıbete uğraması, ülkeye ilk çağ atlatan siyasi kadro olan DP iktidarının bir darbeyle kesilmesi kendiliğinden mi oldu sanıyorsunuz?

Ya da, Turgut Özal’a iktidarı ‘ateşten gömlek’ haline dönüştürenler kimlerdi acaba?

Şimdilerde Olimpiyatlar kaybedildi diye etekleri zil çalıyor, bayram yapıyorlar; kimi aleni, kimi gizlice... Çok başka sebeplerle ülkeye geç girmiş matbaayı hep hatırlatırlar da, getirilmek istenen her yeniliğe hep kendilerinin köstek olduğunu fark ettirmemeye çalışırlar...

Köprüler... Özel televizyonlar... Hızlı trenler... Duble yollar... Metrobüsler... Hep onların karşı çıkmalarına rağmen gerçekleştirilebildi. Hastanelerin herkese açılması da...

Gelişmiş ülkelerde daha önceden alınmış tedbirlerle açık alanlarda sigara içilmesinin önlenmesine, çoluk çocuğun kötü alışkanlıklara daha az maruz kalmasına hâlâ itiraz edip durmuyorlar mı?

Kendi hayatlarını da kolaylaştıran nice yeniliğe ilk tepkiyi onlar verdiler, veriyorlar...

Utanmıyorlarmış...

Zaten onlardan utanmalarını bekleyen mi var?