Sessiz sedasýz geçen bir 24 Nisan’ýn ardýndan

Uzun zamandýr ilk kez bir 24 Nisan Türkiye’de bu kadar sancýsýz atlatýlýyor. Büyükelçiler çekilmiyor, protestolar düzenlenmiyor. Dünyanýn çeþitli yerlerinde gerçekleþen anma törenleri manþetlere taþýnmýyor. Kimin ne dediði önemsenmiyor.

Kürt sorununun çözümünün, Karayýlan’ýn açýklamalarýnýn bunda payý büyük. Dýþ dünyadaki sakinliðin, Türkiye’nin artan siyasi aðýrlýðýnýn da katkýsý var. Ama “sorunsuzluðu” asýl toplumsal olgunluðumuza, soykýrým meselesini kendi içimizde tartýþmamýza borçluyuz.

Belli ki artýk korkularýmýzý yenip sorunu tartýþabiliyoruz. 1915 yýlýnda yaþananlarý bu ülkenin aðýrlýklý bir kesimi en azýndan trajedi olarak tanýmlýyor. Ana akým gazetelerde yazarlar zamanýnda yaþanan vahþeti ve merhameti birlikte okuyucularýna sunabiliyor.

***

Soykýrým kavramý günümüz Türkiye’sinde paranteze alýnarak, sýfatlanarak, virgüllenerek kullanýlmak zorunda olan bir kavram deðil. Binlerce insan Ermenilere yapýlanlardan dolayý ülkesi adýna onlardan özür diledi bile. Konuya iliþkin sergiler açýlýyor, konferanslar düzenleniyor.

Soykýrým kavramý üstünde konuþtukça, yazdýkça Türkiye daha da özgürleþecek, kendisini daha iyi hissedecek. Soykýrýmýn bir bireysel suç olduðunu anlayacak, zamanýnda büyük bir olasýlýkla bu suçu iþlemiþ olan Mahmut Kamil Paþa, Albay Seyfi, Ali Ýhsan Sabis Paþa gibileri savunmanýn anlamsýzlýðýný anlayacak.

Türkiye’nin soykýrým yapmadýðýný söylemenin, bu suçu muhtemelen iþlemiþ insanlarý korumak anlamýna geldiðini görecek. Tarih hakkýnda siyasiler karar veremez derken, tarihin bir baþka yorumunu da bizlerin yaptýðýný fark edecek. Bunun ne denli büyük bir çeliþki olduðunu idrak edecek.

Bu konuda yazan çoðu insan bilmez, bilen de önemsemez ama 1948 Soykýrým Sözleþmesi geriye iþleseydi ve bugün o suçu iþlediði söylenenler hayatta olsaydý, onlarý Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yargýlayacak, onlar Türkiye Cumhuriyeti kanunlarýna göre cezalandýrýlacaktý.

Hatta bu tür suçlar zaman aþýmýna uðramadýðý için günümüzün demokratik Türkiye’si 1948 sözleþmesinin geriye iþleyip iþlemediðine bakýlmaksýzýn o insanlarý yargýlamak, suçlularsa suçlarýný ortaya çýkartmak, suçsuzlarsa da onlarý tarih önünde aklamakla sorumlu olacaktý.

Türkiye ancak bu insanlarý yargýlamamasý, zamanýnda iþlenmiþ olan suçu suç olarak kabul etmemesi halinde sorumlu olacaktý. 98 yýl sonra ortada suçlu yok ama biz hala sanki hiç bir suç iþlenmemiþ gibi davranýyoruz. Oysa suç iþlendi, bu suçu sadece Ermeni tarihçiler deðil bizim tarihçiler de saptadý. Bizim tartýþtýðýmýz sadece suçun niteliði, içeriði deðil.

Ama ne yazýk ki eski reflekslerimiz yeni gerçekleri görmemize engel oluyor. Tazminattan, toprak talebinden, soykýrýmcý olarak tanýmlanmaktan korkuyoruz. Halbuki korkularýmýz yersiz. Tazminat meselesinin iþlenen suçun niteliðiyle ilgisi yok. Kaldý ki bu sorun da Lozan’da çözüldü.

Toprak talebi korkusu ise tamamen anlamsýz. 2 küsur milyonluk Ermenistan mý bizden toprak talebinde bulunacak? Bulunsa ne alacak? Soykýrýmcý yaftasý ise zaten yýllardýr izlediðimiz politikalar yüzünden vurulmadý mý? Biz soykýrým kavramýna karþý çýkacaðýmýza 1915 trajedisini tanýsak ve savunmayý faillerin avukatlarýna býraksak olmaz mý?

***

Diyeceksiniz ki Ermeniler de katliamlar yaptý. Geçmiþte de yaptý, yakýn geçmiþte de. Evet, yaptý. Ama suç emsal olur mu? Bir baþkasý bir þey yaptý diye bizim de aynýsýný yapmamýz ve savunmamýz ne kadar anlamlý? Mütekabiliyet mi yapacaðýz insani konularda?

Azerbaycan ile olan iliþkilere gelince: Bizim trajediyi kabulümüz, bundan sonraki 24 Nisan’ý Çanakkale’de olduðu gibi resmen anmamýz, Azerbaycan üstündeki baskýyý hafifletir. Ermenistan’ýn 1990’lý yýllarda yaptýklarýný meþru gösterebilmesini, Daðlýk Karabað’ý iþgal altýnda tutabilmesini zorlaþtýrýr.

Emin olun biz de hiç ama hiçbir þey kaybetmeyiz. Kürt sorununu çözebilen bir Türkiye bu sorunu haydi haydi çözer. Kendi kendini, eski alýþkanlýk ve reflekslerini aþar. Ýmkansýzý ve tutarsýzý savunmayý býrakýr. Þu an olduðundan da çok daha güçlü olur...