Sessizce ölen gençler...

''Alpay A. (39)'' yazıyor, o kadar. Onun hakkında başka herhangi bir bilgimiz yok.

Antalya Muratpaşa'daki Arvallı Camii'nin minare kapısının önünde kıvrılmış yatıyor yerde. Cansız. Yüksek dozda uyuşturucu almış. Yere kıvrılmış, tortop olmuş. Yaslandığı cami duvarından başka şahidi yok, bir de yanına uzandığı ballıbabalar, eğrelti otları. Fotoğrafı ilk gördüğümde kalbime saplandı; bir cami duvarına yaslanarak ölmek, namaz kılan herkesin boğazına oturmuş bir yumrudur. Ah kardeşim, seni içeri almadılar mı, çaldın cümle kapıları da açan olmadı mı, ölmeye sürüne sürüne cami kapılarına mı geldin sen. Nasıl duymadık biz seni...

 Süfyan-ı Servi'nin gariplerin vefatı hakkında verdiği meşhur hükmü hatırlıyor insan. Bir köyün yakınlarında bir kimse açlıktan öldüğü vakit, ondan habersiz hayatına devam eden kişiler, sanki onu katletmiş gibi olurlar ve diyet borcu, tüm ahaliye yüklenir diyor. Alpay A.'nın vefatından hepimiz sorumluyuz. Ve uyuşturucu bataklığına düşmüş bütün çocuklarımızdan, kardeşlerimizden dolayı sorumluluğumuz var.

Konuyla ilgili uzun yıllar dikkatimizi çeken değerli hukukçu Av. Muharrem Balcı, uyuşturucu bağımlılığı için, ''insanlık suçu'' kavramsallaştırmasını yapıyor. İtiraf etmek gerekirse, uzun yıllar Üstad Balcı'yı sert buldum veya nasıl desem bu meselenin pek farkında olamadım. Ne zamanki Bonzai denen bir illetle ortaokul çocukları kıvranarak ölmeye başladı, ne zaman ki dindar ailelerin de evlatları aynı girdapta dönmeye başladı, işin Muharrem Balcı'nın ifadesinden çok daha sert ve çarpıcı olduğunu fark ettim...

Mesele sadece gençlerin sağlığı ile de ilgili değildi... Türkiye'nin coğrafi konumu dolayısıyla, uyuşturucu trafiğinin Asya/Avrupa köprüsü olarak, ''Balkan Rotası'' denen lokasyonda bulunuyor olması, bu meselenin aynı zamanda bir güvenlik mevzu olduğunu da ortaya koyuyordu. Bağımlılık konusu, maalesef iğrenç bir şekilde ülkeler arasında psikolojik savaş unsuru olarak da kullanılabilen bir mevzuydu...

Bağımlılık konusunda multidisipliner çalışmayı başaramazsak, bunu sadece sağlık sorunu veya sadece güvenlik sorunu ya da polisiye adli vaka gibi değerlendirirsek vakit kaybetmeye devam ederiz. Gençlik ve Spor Bakanlığı çatısı altında birleşebilecek sivil grupların deneyimleri değerli bir yol haritası çizecektir. Profesyonel yaklaşım, gönüllük esasına dayanmıyorsa, bir sonuç alınamıyor ne yazık ki.

Konuyla ilgili önemli yazılar kaleme alan Osman Atalay, uyuşturucu bağımlılığının her birimize ne kadar yakın olduğunu duyurumaya çalışıyor. Osman'ın aracılığıyla takip etmeye başladığım Antalya'daki AYBUDER, içlerinde eski bağımlıların da bulunduğu tabiri caizse damdan düşenlerin kurduğu bir sivil toplum grubu.Bu örnekler çoğalmalı, AMATEM tek başına yeterli olamıyor. Tek başına  devletin de sivillerin de üstesinden gelemeyeceği ama koordine edilebilirse, olumlu sonuçların alınabileceği meşakkatli bir yol bu.

***

Bizim gençliğimiz, arkadaşlarımızla, kalabalıkla ve büyük davalarla geçti. Kudüs'ün özgürlüğü, Afganistan ve Irak işgallerinin sona ermesi, başörtüsü yasaklarıyla mücadele, Doğu Türkistan, Filipinler, Arakan, İslamfobia ile mücadele, mülteciler sorunu gibi, makro cepheler... Biz, küçük ve gerçek dünyalara çok yaklaşamadık, bireyselliği erteledik. Ama iletişimin bu kadar yoğun ve hızlı olduğu bir çağda hiç bu kadar yalnız olmamıştı gençlik. Gençlerimizi yalnız bırakmayalım.