Seti okuyup üfledim

Alper Mestçi’nin son filmi ‘Siccin 3 Cürmü Aşk’ın oyuncuları Büşra Ayaydın ve Adnan Koç cinlere inandıklarını söylediler. Büşra Ayaydın her çekimden önce seti okuyup üflediğini de belirtti.

Türk Korku sineması artık kendi dilini oluşturdu diyebiliriz. Bu türün bu kadar kimlik bulmasının altında en önemli iki isim ise Alper Mestçi ile Hasan Karacadağ tabii. Yönetmen Alper Mestçi’nin son filmi ‘Siccin 3 Cürmü Aşk’ yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak çekilen bir film. Hal böyle olunca filmin başrol oyuncularına teybimizi uzattık. Büşra Apaydın yeni tessettüre giren bir oyuncu, hem filmin çekimlerinde yaşadığı tedirginliği hem de tessettüre girdikten sonra ona gelen tepkileri bizle paylaştı. Adnan Koç ise filmle ilgili duygularını anlattıktan sonra 15 Temmuz darbe girişiminde sonra halkın gösterdiği tepkiyi övdü ve memleketi Mardin’in güneydoğuda gösterdiği birlik ve beraberlikten gurur duyduğunu belirtti.

Senaryoda sizi etkileyen şey ne oldu?

Adnan Koç: Senaryoda beni etkileyen şey yaşayan bir hikaye olması. Çünkü bu senaryonun içeriği bizim inançlarımızla çok örtüşen bir konu. Bir de bir insanın aşkı için neler yapabileceğini neleri göze alabileceğini konu alan bir iş. Aşk bir insan gözünü bu kadar karartabilir ve hayal edilemeyecek noktaya getirebilir. Dolayısıyla bu senaryoda beni etkileyen korkunun aşkla bu derece kaliteli harmanlanmasıydı.

Büşra Ayaydın: Gerçek yaşanmış bir hikaye olması beni çok etkiledi, etkilediği kadar endişelendirdi de tabii..

Rolünüzden bahseder misiniz?

Adnan Koç: Evine bağlı, sevdiği kadına aşık ve onun için her şeyi göze alabilen, fabrikada şef olarak çalışan bir karakter.

Büşra Ayaydın: Kader, kocasına aşık bir kadın. Çocukluk aşkı onlar ve diğer tarafla bağlantılı bir karakter olduğu için onun neler yaşayacağına, hissedeceğine ortak olmak beni çok heyecanlandırdı. Benim için yeri bambaşka...

Korku filmlerini sever misiniz?

Bu filmden önce Türk korku sinemasını takip ediyor muydunuz?

Adnan Koç: Korku filmlerini severim. Eğer konu itibariyle de biraz inandırıcı oluyorsa, benim için gerçekten başka oluyor ve etkilenebiliyorum. Büyük çoğunluğun muhafazakar olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İşin içinde de eğer cin olgusu varsa inanarak seyrediyorum. Dolayısıyla etkilendiğim için korku filmlerini seviyorum. Özellikle Alper Mestçi’nin filmlerini büyük bir ilgiyle takip ediyordum.

Büşra Ayaydın: Korku filmlerini pek tercih etmem. Ama mesleğimden ötürü kıyısından köşesinden bakıp, bilgi sahibi olurum. Türk korku sineması, yabancı korkulara göre daha çok etkiliyor, çünkü bizim toprağımızda dinimizin de etkisiyle birçok olgu var. İnanıyoruz, dolayısıyla korkuyor ve etkileniyoruz.

Korku yurt dışından gelen bir tür. Bizim yönetmenlerimizin de çoğu bu tür filmlerde amatör veya çok ismi bilinmedik oyuncuları tercih ederler. Bu anlamda oyunculuk dili olarak yabancı sinemayı mı örnek aldınız?

Adnan Koç: Korku yurt dışından gelen bir tür olsa da aslına bakarsanız merkezinde yaşıyoruz. Biz inancımız gereği cin olgusunu kabul eden bir milletiz. Dolayısıyla bunun gerçekliğine bu kadar inanan bir toplumda korku filminin batıdan örnek alınması gerçekten çok düşündürücü. Bu anlamda yabancı filmleri izleyip oyunculuk diliyle alakalı bir şey düşünmedim. Nihayetinde bende inançlı bir insanım. Buradan yola çıkarak kendi iç sesimi geliştirdiğimde ulaşmak istediğim her şeyin bende olduğunu düşünüyorum. Dışarıdaki sinema filmlerine bakıp oradan bir pay almak çok mantıklı gelmiyor. Bizim kültürümüz, bizim gerçeğimiz.

Büşra Ayaydın: Rolüme adapte olabilmem için Alper Hoca birkaç yabancı korku filmi önerisinde bulundu. Kafamda nasıl bir karakter oluşturabilirimi, izlediğim filmler sayesinde oturttum. Ama oyunculuk dili olarak yalnızca yabancı sinemayı örnek aldım demem yanlış olur çünkü biz inandığımız olguya hazırlanıyoruz, dolayısıyla yüzde 50 rol yapıyorsak, yüzde 50 gerçekten o anı yaşıyoruz ve korkuyoruz. Bu da yaşanmışlık katıyor filme.

Korku sinemamızda dini ögeler ve özellikle cin çok kullanılıyor. Siz cinlere inanır mısınız?

Adnan Koç: Kuran-ı Kerim’de de geçtiği için cin hepimizin inandığı bir varlık. İnsanımız özünde gerçekten inandıkları türde bir şeyi izlemeyi istiyor.

Büşra Ayaydın: Az öncede bahsettiğim gibi dinimizin ve inancımızın etkisi büyük. İzlerken kendimizle özdeşleştirdiğimizde, mutlaka filmde kendimizden bir parça buluyoruz. Evet her müslüman gibi bende cinlere inanıyorum.

Bu filmde oynadığınız için bir tedirginlik yaşadınız mı?

Adnan Koç: Senaryoyu ilk okuduğum zaman çok etkilenmiştim. Hatta senaryoyu okuduğumda evde yalnızdım, yarısına geldim ama bitiremedim. Setteyken de inanarak oynamaya çalıştığım için ürperdiğim anlar oldu.

Büşra Ayaydın: Tabii yaşamaz mıyım hiç! Hem de filmi kabul etmeyecek kadar. Benim hep korkuya karşı önyargım vardı, gelen işleri geri çeviriyordum, ta ki ‘Siccin 3 Cürmü Aşk’a kadar. Filmimiz sayesinde tabumu yıkmış oldum.

“Kader’in, diğer tarafla bağlantılı bir karakter olması  beni çok heyecanlandırdı.”

“Büyük çoğunluğun muhafazakar olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İşin içinde cin varsa inanılıyor.”

En iyisini değil en hayırlısını isterim

Müslümanlıkta sinema hep tartışma konusu olmuştur. Hem iyi bir müslüman hem de iyi bir sinema

sanatçısı olunabilir mi?

Büşra Ayaydın: Neden olunmasın? Gereken özen gösterilirse, gereken şartlar uygulanırsa olabilir.

Tesettürlü bir oyuncusunuz, sektörde buna verilen tepkiler nedir?

Büşra Ayaydın: Reklam diyenler, şekilci diyenler, yarın açılır diyenler ve daha bir sürü şey... Çok şükür iş sıkıntım olmadı. Ben rızkımı Allah’tan isterim ve  en iyisini değil en hayırlısını isterim. Bir kapı kapanırsa, bin kapı açılır.

Çekimlerden önce bütün seti okumuşsunuz. Yönetmen bu duruma ne dedi?

Büşra Ayaydın: Ben kimsenin haberi yokken okuyordum. Yönetmenimiz bilmiyor.

Bu ülke son 14 yılda çok yol aldı

15 Temmuz’daki darbe girişimiyle beraber acı olaylar yaşadık. Bir sanatçı olarak bu anlamda bir mesajınız var mı?

Adnan Koç: Ben Mardin’liyim. Bulunduğumuz coğrafya, ülkemizin içinden geçtiği süreç bazı şeyleri o kadar güzel göstermeye başladı ki bu yaşananların ne anlama geldiğini şimdi biraz daha iyi anlıyorum. Ülkemiz son 14 yıldır çok yol aldı, büyük değişimler yaşadı. Doğduğum memleketin bu süreçte ne kadar değiştiğine, özgürlükler noktasında ne kadar ilerlediğine ben çok yakından şahit oldum. Doğu ve batı sentezini yapma şansına sahip olan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak oyunun büyüklüğü ve tehlikesini çok iyi anlıyorum. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan halkı sokağa davet ettiği zaman bir kulağı, bir gözü Güneydoğu’da olan bir vatandaş olarak memleketin nasıl milli iradesine, vatanına can siperhane sahip çıktığına şahit oldum.