Sevdiğim şeyler ve güzel dilekler

“Neşeli Günler / Sound of Music” filminde Julie Andrews’un seslendirdiği bir şarkı vardır: “My Favourite Things / Sevdiğim Şeyler”.

“Güllerdeki yağmur damlaları ve kedi yavrularının bıyıkları / Parlak bakır çaydanlıklar ve sıcacık yünden eldivenler / İple bağlanmış kahverengi kesekağıtları / İşte bunlar sevdiğim şeylerden birkaçı” diye başlar... Hayattan küçük enstantaneler, lezzetler, sesler ve nesnelerle devam eder.

Nakaratta ise şöyle der: “Köpek ısırdığında, arı soktuğunda / Kendimi kötü hissettiğimde / Sevdiğim şeyleri hatırlamam yeter / Beni artık kötü hissettirmezler.”

Hepimize zor anlarda kendini iyi hissettiren sıradan ama hoş ayrıntılar vardır. Şarkıdaki gibi burnuma ve kirpiklerime düşen kar taneleri iyimserliğini ben de çoktan geçtim! Ama bir türlü eksilmeyen bir ışık var zihnimdeki pencerelerde! Hepinize yeni yılda öncelikle iyimserlik, umut ve barış dilerim!

Düşünürken, yazarken birden kitaplığımdan bir kitabı çekip almak ve gelişigüzel açtığım sayfalarda bana ışık tutacak cümleleri bulmak her defasına olağanüstü geliyor bana! Çoktan unuttuğumu sandığım sözleri okuyorum yeniden! Biri sorsa ne anlatıyordu o roman, ne yazıyordu o şair diye cevap veremem... Gelmez aklıma! Ama artık hangi nokta uyarılıyorsa beynimde gidip o kitabı alıyor ve o bölümü arıyorum... Adeta istem dışı!

Dün sabah en sevdiğim şairlerden Yannis Ritsos’un o incecik kitaplarına el attım yine: “Zaman zaman, o genel kargaşanın içinde, korkunç, / belirgin bir sessizlik olurdu. Her şey başka türlü görülür, başka türlü duyulur, / bir başka ilgi ya da ilgisizlikle izlenirdi. / Herkesin gözlerinin içine bakar, her şeyi duyardınız” dizelerini buldum “İsmene” şiirinde.

Hepinize yeni yılda her soruya cevabı, her duruma karşılığı, her derde devası olan kitaplar dilerim, en çok da güzel şiirlerle dolu olanları!

Sokakta yürürken etrafıma bakınmayı severim. Gelen geçen insanlara, yüzlerine, elinden tuttukları çocuklara, hızla gelen ve hatalı park eden araçlara, dükkan vitrinlerine, ofis tabelalarına, fiyat etiketlerine bakarım herkes gibi. Ama iri bir kemik bulmuş, kaldırım kenarına oturup onu ağzının kenarıyla kemirmenin keyfini çıkaran bir sokak köpeği görürsem durup izlerim. Kuru, ılık bir köşe bulup birbirine sokulmuş, tortop olmuş uyuklayan sokak kedilerini de... Hele bir de güneşte yatmışlarsa sere serpe değmeyin ne onların keyfine ne benimkine!

Pencere önüne dizilmiş saksıları, bahçeye döndürülmüş balkonları, duvarları kaplayan sarmaşıkları severim. Daracık sokaklarda birbirinin karşısına sıralanmış çirkin, kirli, eski apartmanlar dizisini yeşil bitkilerle, çiçeklerle renklendiren mini vahalardır onlar. Yeni yılda ayağınızın daha çok toprağa basmasını, daha çok ağaç gölgesinde oturup gövdesine sırtınızı dayamanızı, tomurcuklanmış bir bitkinin çiçek açmasını sabırsızlıkla beklemenizi ve bir sabah taçyapraklarını ışığa sunduğunu görünce deli gibi sevinmenizi dilerim.

Fırınlardan, pastanelerden, baharatçılardan yükselen kokuları severim. Önlerinden geçerken derin derin içime çekerim. Taze ekmek, susamlı simit, mahlepli çörek, vanilya, tarçın, kimyon, kekik... Çiçekçi tezgahlarının önünden geçerken lilyumların, şebboyların, fulyaların buram buram kokmasını severim. Sokakta satılan lavanta keselerini! 

Yeni yılda mutfaklarınızdan baharat eksik olmasın, giysileriniz lavanta koksun. Sokaklara çıkmanın yanında bol bol deniz kıyılarında gezin, içinize iyot kokusu dolsun.

Zaman zaman o genel kargaşanın içinde, korkunç, belirgin bir sessizlik olsun. Her şey başka türlü görülsün, başka türlü duyulsun, bir başka ilgi ya da ilgisizlikle izlensin. Herkesin gözlerinin içine bakın, her şeyi duyun.