Sevmek, ama kimi?

Erich Maria Remarque (1898-1970) bugün genç edebiyatseverlerin maalesef belki pek de o kadar bilmediði bir yazardýr. Maalesef, çünki bu ona büyük haksýzlýk. Oysa 1940’lar ve 50’ler sýrasý bizde de fevkalâde popülerdi. 

Öte yandan, kendi adý artýk herkesçe hatýrlanmasa bile, meselâ en ünlü romaný sayýlan “Garb Cebhesi’nde Yeni Birþey Yok!” baþlýðýný zannedersem çok kimse bir yerlerden duymuþdur; nerede duyduðunu tam olarak çýkaramasa bile...

1928 Yýlý’nda önce tefrika edilip ertesi yýl kitab olarak yayýnlanan bu eser de, Remarque’ýn bir dizi baþka romaný gibi beyaz perdeye aktarýldý; hem iki kere:

Ýlki 1930’dadýr ve devrin tanýnmýþ yönetmenlerinden Lewis Milestone, o vakitler henüz sesli sinema çok yaygýn olmadýðý için hem sessiz hem de sesli iki versiyon olarak hazýrladýðý bu filmle Oscar almýþdýr.

Ýkinci versiyonu ise 1979 târihlidir. Yönetmenliðini Delbert Mann’ýn üstlendiði bu versiyonda ise baþrolleri Ernest Borgnine ve Richard Thomas paylaþmýþlardý.

Ýlkini izlemeniz imkâný olacaðýný pek sanmam ama eðer bir yerde bu ikincisini yakalarsanýz ve eðer sinemaya biraz merâkýnýz var ise kaçýrmamanýzý harâretle tavsiye ederim.

Tabii asýl tavsiyem, romaný okumanýz olacakdýr ama günümüzde hâlâ roman okuyan kaldý mý, ondan da emin deðilim.

Efendim, ne demek, ben bugüne bugün Elif Þafak, Zülfü Lîvâneli, Orhan Pamuk okumuþ adamým; üstelik benim gibi daha kaç kiþi bilem var, diyecek olursanýz ben ona da birþey söyleyemem ve sâdece usul usul o mekâný terkederek yandaki caféye geçerim.

Þu ölümlü dünyâda geriye kalan üç günümü de böyle pesdenkerânî meselerle uðraþarak hebâ edemem.

Benim asýl anlatmak istediðim hikâye baþka:

“Ýnsanlarý Seveceksin!” (‘Liebe Deinin Nächsten!’) romaný, bir barda tesâdüfen yanyana oturup içen ve sohbete koyulan iki adam arasýndaki þu diyalogla baþlar:

Amerikalýlarý sever misiniz?

Hayýr!

Ya Ýngilizleri?

Hayýr!

Fransýzlarý?

Hayýr!

Almanlarý?

Ýtalyanlarý?

Hayýr!

Macarlarý?

Hayýr!

Ruslarý?

Hayýr!

Türkleri?

Hayýr!

Ýspanyollarý?

Hayýr!

Peki, siz kimi seversiniz, Allah aþkýna?

Dostlarýmý.

Son zamanlarda bu pasaj sýk sýk aklýmdan geçiyor.

Sebebiyse yine son zamanlarda, artýk en azýndan benim gýnâ getirmeye baþladýðým þu mâhut “dost/düþman” muhabbeti.

Biz Türkler öteden beri ecnebîleri bu kategorilerde tasnîf etmeye bayýlýrýz. Gerçi son zamanlarda tedrîcen yatýþmaya baþladý, eh, ne de olsa bizler de olgunlaþýyoruz ama, hele eski senelerde bir yabancý aðzýný açýp da meselâ, ne bileyim, trafiðiniz ýslâha muhtaç, dese ‘Türk Düþmaný’ damgasýný yemesi iþden bile deðildi.

Lokumumuzu nasýl buldunuz?

Vallýyi, ben pek tatlý sevmem.

Türk düþmaný!

Boðaziçi’ni beðendiniz mi?

Beðendim. Bana Avustralya’da doðup büyüdüðüm koylarýn sâhillerini hatýrlatdý.

Türk düþmaný! Boðaziçimize de göz dikdiler!

Ama bu psikozdan kurtulmaya baþladýk.

Zîrâ, laf aramýzda, bunun temelinde aþaðýlýk duygusu yatar. Kendine güvenen insanlar öyle onun bunun her dediðine aman aman bir önem atfetmezler. Usta bir yazara, baþarýlý bir politikacýya, sporcuya, ne bileyim hekime onun kötü olduðunu söyleseniz omuz silker geçer. Onun kimseye bir þeyler ýsbatlama derdi yokdur ki! O iþden anlayan herkes zâten onun kim olduðunu ve kalitesini bilmektedir.

Ama için için pek de öyle âhým þâhým bir - artýk hen neyse- olmadýðýný bilenler esâsen hep tedirginlik yaþadýklarýn için birinin bunu dile getirmesi onlara fecî koyar; sanki suçüstü yakalanmýþ gibi olurlar.

Peki, bizler niçin artýk eskisi kadar hassas deðiliz bu konuda?

E, bizler de uzun süren, aslýnda çok çok uzun süren bir hastalýkdan yeni yeni kurtulmaya, saðlýðýmýza tekrar kavuþmaya baþladýk.

Tanzîmat’dan bu yana içimize iþleyen, iþletilen o menhus zillet hissi artýk aðýr aksak da olsa defolup gitmeye baþladý.

Tabii karþýlýðý olduðu için; biz adam olmayýz sefâletini silkmeye, fiillerimizle, lafla deðil, silkmeye baþladýðýmýz için. Bakýnýz, burada “SÝLKMEK” diyorum; ona göre...

Onun için de dýþarýdan birileri tutup aleyhimizde birtakým görüþler ileri sürünce de derhâl cinlerimiz tepemize üþüþmüyor. Oturup acabâ bu söylediklerinde haklýlar mý diye bile düþünüyoruz ki bence büyük terakkîdir.

Kýsacasý bizler de büyümeye baþladýk anlaþýlan...

Zâten... Bkz.: Erich Maria Remarque!