Sıcak geçiyor

Sonbahar sıcak geçiyor çocuklar; ha gayret... Biraz daha ittirirseniz, Haziran’daki “yoğunluğu” yakalayabilirsiniz.

Daha kaç kişinin ölmesi, kaç bin aracın yakılması gerekecek, bunun hesabını “örgütlü ağabeyleriniz” yapmıştır.

Mustafa Balbay da “sonbahar sıcak geçecek” demişti.

Hani, darbeci paşalarla yarenliğe oturup, darbe çalışmalarını günlüğüne derceden “bağımsız” gazeteci... “Genç subaylar rahatsız” buyuruyordu gazete manşetinden. Genç subaylar niçin rahatsızmış? Onu tafsilatlandırıyordu... Genç subaylar “demokratikleşme”den rahatsızmış, AB sürecinden rahatsızmış, kamudaki dini görünürlükten rahatsızmış...

Bu müjdeyi (“genç subayların rahatsız olduğu” müjdesini) müteakip, birtakım darbe girişimlerimiz oldu; Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz adı verilen hazırlıklarla birleştirilecek, damaklarda 27 Mayıs tadı bırakan bir darbe girişimi...

Olmadı.

Önümüzdeki darbe girişimlerine bakacaksınız artık.

Tabii, büyük müttefik izin verirse...

Merkel’in memurları rahat çalışacakları ortamı bulabilirse...

Mustafa Balbay, belli ki, kurtuluşunu, sıcak geçmesi beklenen sonbahara, sonbaharda yaratılacak oldubittiye bağlamış.

Daha çok insan ölecek.

Kentler tahrip edilecek.

Kaos ülkeyi saracak.

Devrim olacak.

Böylece Mustafa Balbay dostumuz kurtulacak.

Kurtuluşunu “sıcak sonbahara” bağlamış başka salim arkadaşlar da var.

Bir kısmı Silivri’de vakit öldürüyor... Boş kaldıkça da dışarıya (yani örgütün yayın organlarına talimat gönderiyor); “Şu manşetler atılacak, kitleleri gaza getirecek şu haberler yapılacak, şu kişiler ön plana çıkarılacak, damdan düşenler devrim şehidi ilan edilecek...”

Fakat kötü haber:

Sıcak geçmesi beklenen sonbahar, birtakım “illegal örgütlerin” geçit resmi yaptıkları (yani kendilerine rezil ettikleri) “soğuk sonbahara” dönüştü.

Halkı arkasına alması gerekenler, bilakis halka ve halkın değer tercihlerine karşı bir “dili”, o “hastalıklı” dili öne çıkardılar; halkın değer tercihlerini aşağılamaya başladılar... “Makarnacılar” dediler, “kömürcüler” dediler, “dağdaki çoban” dediler, “badem zekâ” dediler... “Devrim” adına, seçkinlere, bürokratlara, komprador sermayeye ve beyaz yakalılara mikrofonluk yaptılar.

Bu yol devrime gitmez.

Devrim yapmak istiyorsanız, “dağdaki çoban”ın rızasını alacaksınız.

Bu şekilde sadece komik olursunuz.

Kalp krizi geçirmiş insanları “Gezi şehidi” ilan ederseniz, komik olmakla kalmaz, üstüne bir de rezil olursunuz.

HAMİŞ:

Zalim ve faşist diktatör Erdoğan, “demokratikleşme paketini” açıklamaya hazırlanıyor... Umudunu “sıcak sonbahara” bağlamış devrimcilerin “yüce” katına yerleştirdiği eski yöneticilere ait bazı ayıplar bu şekilde temizlenmiş olacak.

Diktatör olmayan İnönü “Dersim” ismini yasaklamış, “Tunceli”olarak değiştirmişti.

Diktatör Erdoğan “Dersim” ismini iade ediyor.

Sonbaharın daha da sıcak geçmesi için elinden gelen her melaneti sergileyen Hüseyin Aygün ne yapacak, çok merak ediyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu ne yapacak?

Dersimli Kılıçdaroğlu, malum, “Dersim’de yaşananların, devrimin tarihsel meşruiyeti içinde olağan karşılanması

gerektiğini” söylemiş, üzerine bir de tüy dikmişti.

Halaoğlu Hüseyin Aygün’le ele ele tutuşup, kendilerini denize atmalarını bekliyoruz.