Şiddet sarmalında Kürt gençliği: Gerçek mi, hedef mi?

Kürt sorununu konuşarak çözme imkanını kaybetti mi Türkiye? Rahmetli Şerafettin Elçi’nin dediği gibi konuşulabilir son kuşak yaşlı kuşaktı ve gençlerin radikalizmi bunu imkansız mı kılıyor artık? 

Daily Sabah Centre geçen cumartesi günü İstanbul’da önemli bir toplantı düzenledi. Sahada bu konuda çalışan STK temsilcilerinin verdiği bilgiler doğrusu şahsi gözlemlerimi ve kanaatimi doğrular nitelikteydi.

Çünkü ben de, silahlı-külahlı Kürt siyasi hareketinin Çözüm Süreci boyunca, genelde kendi tabanlarını, özelde ise gençleri yeni döneme, barışa, normal hayata hazırlamadığı kanaatine sahiptim ve bunu yazıp söylediğim için de “çözüm sürecinin ruhuna uygun konuşmamakla” bile eleştirilmiştim.

Lakin durum buydu. Kandil de bu yönde davranıyordu, HDP de, DTK da.

KCK’nın şehir-gençlik örgütlenmesi YDGH, Öcalan’ın “silahlı mücadele dönemi kapanmıştır” dediği 2013 Nevroz mesajından önce kurulmuş ve faaliyete geçmişti.

Çocuğu dağa çıkarılan anneler Diyarbakır’da belediye önünde toplanıp PKK’dan çocuklarını istediğinde Gültan Kışanak’ın belediyesi onlara çok hoyrat davranmış, Demirtaş da gözlerinden patır patır yaş döken acılı kadınlar için “MİT’ten para alıyorlar” gibi bir ithamda dahi bulunabilmişti.

KCK, Suriye’de statü elde edeceğim diye Türkiye’deki ortaokul-lise çağındaki çocukları dağa kaldırırken bir taşla iki kuş vurmaktaydı.

Bir: Kaş alan, saç ören “kadın gerilla”lar yabancı dergilere kapak, defilelere konu olunca KCK bundan popülarite devşirdi ve batı için “sahadaki seküler lejyoner” imajı pekişti.

İki: Kısa bir silah eğitiminden sonra savaşa sürülen çocuklar IŞİD tarafından öldürülüp cenazeleri ülkeye “Türkiye IŞİD’e yardım ediyor” kampanyasıyla eşzamanlı getirilmesinden acılı insanların Erdoğan, AK Parti, Türkiye düşmanı olması beklendi.

Ki toplantıda aktarılan bilgiler de bu yöndeydi:  

Ailesi 90’larda zorunlu göçle İstanbul’a gelen çocukların kulakları geçmiş acı hikayelerle dolu olsa da onların radikalleşmesi kendi kırgınlıklarını kullanan profesyoneller eliyle oluyor. Yani bir Kürt genci polisin kendisine kötü davrandığını, hayat şartlarının berbat olduğunu düşünse de ancak milliyetçilik aşılayan ve terör örgütüne yönlendiren birileriyle tanıştığında radikalleşiyor.

Bu gençlerdeki ilk motivasyon milliyetçilik değil, sosyal adalet arayışı.

Son dönemlerde Alevi Kürt gençlerle Sünni Kürt gençler arasında bir yakınlaşma var ve DHKP-C bu gençlerin “tehdit algısı”nı kullanarak eleman kazanıyor.

Bölgedeki dindar Kürt gençlerinin radikalleşmesi ise “İslamcı ağabeylerinin İslamcılığının sonuç alıcı olmamasına bir tepki”.  Bundan dolayı “ümmet-sünnet” söylemine tepkililer ve özerklik değil bağımsızlık talep ediyorlar. İslamcılıkla hesaplaşmak için de Erdoğan’la hesaplaşmak istediler ve 7 Haziran’da “seni başkan yaptırmayacağız” diyen HDP’ye oy verdiler.

Geçmişte İslamcılığı yükselen sosyalizme-komünizme karşı bir bariyer olarak kullananlar bugün de sivil siyasi önerileri olan İslamcılığa karşı bu anti-ümmet anti-sünnet söylemini pompalıyor.

KCK gençleri şiddete yönelterek onlara bir kariyer, bir statü ve özellikle aile baskısı yaşayan kızlara özgürlük vaat ediyor. Dağda olan, dağda ölen ya da hapis yatan kişileri ve aileleri yüceltiyor çünkü. Bu da başka bir gelecek düşü kuramayan gençlerce cazip bulunuyor.

Gençlerin radikalleşmesinde PKK medyasının katkısı yüzde 99 oranında. Sosyal medya da öyle.

Ama konuşulabilir son kuşak, fırtına kuşak söylemi tam bir siyasi propaganda. Bunun sahada bir karşılığı yok.

Gençlerin radikalleşmesini kolaylaştırabilecek nedenler var evet ama KCK’nın tüm sivil-siyasi-askeri ayaklarıyla bu şartları kendi amaçlarına göre kullandığı, HDP gibi siyasi sorumluluğu olan meşru yapıların ise bunu seyrettiği somut gerçeği var.

Bir diğer gerçek soru da KCK ve HDP bunu yaparken devletin ne yapıp ne yapmadığı...