2002 sonrasýnda iktidar-muhalefet iliþkileri kabaca iki kýrýlma yaþadý. Birincisi, bizatihi AK Parti’nin iktidara gelmesiydi. 28 Þubat ekosistemine mahkûm edilmiþ Türk siyasetinin böylesi bir kýrýlma yaþamasýný ne ülke içerisindeki ne de ülke dýþýndaki aktörler beklemiyorlardý. Muhalefetin, 2002 siyasi tablosunu tarif etmekte zorlandýðýný ve dolayýsýyla iktidarla muhataplýðýný nasýl kuracaðý hususunda ciddi bir yol haritasý çizemediðini gördük. Kafa karýþýklýðýndan hýzla çýkmaya çalýþýrken de, kendilerini ‘irtica-laiklik’ kýsýr döngüsünün içerisinde bulmakta gecikmediler. Ýkinci kýrýlma ise 2007 Cumhurbaþkanlýðý Seçimleri sýrasýnda gerçekleþen ‘27 Nisan muhtýrasý’ sýrasýnda yaþandý. Týpký 2002 siyasi tablosu gibi, 27 Nisan’a iktidarýn verdiði tepki, muhtýranýn içerideki ve dýþarýdaki paydaþlarýný hayâl kýrýklýðýna uðrattý.
Birinci kýrýlma sonrasý, iktidarla mücadele dilinin dinamiklerine ve tarzýna bakýlýrsa, çocuksu olduðu kadar anakronik bir þikâyet dilinin muhalefet diskurunu nasýl teslim aldýðý görülür. Þikâyetin millete dönük bir yüzü olsa da, bu büyük ölçüde Kemalist cemaati teskin etmek için kullanýldý. Asýl þikâyet ise doðrudan vesayet rejiminin ana unsuru kabul edilen odaklara yapýlýyordu. Asker, yargý, sermaye, medya ve küresel odaklar þikâyet bombardýmaný altýnda ne yapacaklarýný bilemez hale gelmiþlerdi. Zira yapýlmasý gerekenler, en son 1997’de fazlasýyla yapýlmýþtý. Bütün bunlara raðmen, 2002 Devrimi’nin hayata geçiþinin engellenememiþ olmasý yeterince sýkýntýlý bir durumdu. Tam da bundan dolayý, ikinci kýrýlmanýn önünü açan çapsýz 27 Nisan müdahalesi, korsan darbe giriþimi tadýnda hayata geçirildi.
Ýkinci kýrýlma sonrasýnda da, þikâyet dili varlýðýný sürdürmeye devam etti. Þikâyetlerin muhataplarýndan ‘asker’in yokluðunda, bir baþka muhatap ‘yargý’ devreye sokuldu. Yargý, 2008’de büyük bir baský altýnda 27 Nisan’a benzer bir skandala imza attý, iktidar partisine kapatma davasý açýldý. Sonuç yine deðiþmedi. Þikâyetle siyaseti dizayn etme fantezisi trajik bir þekilde çöktü. 2010 Anayasa Referandumu sonrasýnda, vesayet rejiminin ana unsurlarýnýn normalleþme sürecine tâbî kýlýnmasýyla þikâyet teknolojisinin batýl hale geldiði de ilan edilmiþ oldu. Hal bu iken, muhalefet þikâyet dünyasýndan kurtulmayý tercih etmedi.
AK Parti’nin Haziran 2015 Seçimleri öncesi kazandýðý 10 seçim, tabiî olarak Türk siyasetinde ‘hâkim parti’ ekosisteminin yerleþmesini saðladý. Eðer 11. seçimi de AK Parti kazanarak iktidara gelirse, siyaset bilimi literatüründe de ‘hâkim parti’ olarak deðerlendirilmeye baþlanacaktýr. Hâkim parti siyasi atmosferi, muhalefet açýsýndan kazan-kaybet kýsýr döngüsünün dýþýna çýkýlýp, kurucu bir siyasetin ortaya konulmasý gerektiðini de kayda geçirmektedir. Böylesi bir ekosistem içerisinde, en son ciddiye alýnacak þey ise ‘þikâyet diline’ ram olunmasýdýr.
Böylesi bir savrulmayý, muhalefet nasýl fark edemez? Artýk kendisi için bir oyala(n)maya dönüþen tarz ve usulden niçin vazgeçemez? Elbette muhalefetin iktidardan þikâyet etmesinden daha doðal bir durum olamaz. Lakin þikâyetin bütün siyasal dili ihata etmesi bizatihi siyasalýn ölümü anlamýna gelir.
17 Aralýk sonrasýnda þikâyetin tam anlamýyla siyasal dili nesh ettiðine þahitlik ettik. Ýç ve dýþ politikada, iktidarla savaþlarýný veren odaklarýn mühimmatlarýnýn ‘sorgusuz tüketici’si konumuna oturan muhalefet dili, þikâyet kýsýr döngüsüne tam anlamýyla ram oldu. Orta vadede bu durumun deðiþebileceðine dair bir iþaret de ortalýkta görünmüyor.
Þikâyet dilinin dünyasýnda buharlaþan siyasal kimlikler karþýsýnda, iktidarýn günlük meþguliyeti can sýkýcý düzeyde artsa da, muhkem siyasal aktör olma hali daha da belirginleþiyor. Bu ise iktidarda kalmanýn anahtarlarýndan birisine dönüþüyor. AK Parti somut ve pozitif gündemi koruduðu sürece, hâkim parti ekosistemini de korumaya devam edecek.